Mahallemde gıda üzerine iş yapan dört firma var. Ticaretin
dini, imanı olmasa da biri dindar, diğeri milliyetçi, bir diğeri solcu, öbürü
rengini pek belli etmeyen.
Her birinin az veya çok müşterisi
var. Fiyatlar genelde birbirine yakın olsa da bazı günlerde bazı ürünlerde
fiyat indirimine gittikleri de olur.
Esnaflar yılların esnafı. Her biri
bu sektörden ekmek yiyor. Vatandaş indirimleri takip ederek dört marketten de
alışveriş yapıyor. Alışveriş yaparken de şu dindar, bu milliyetçi, şu solcu, bu
renksiz demiyor. Esnaf da bizim adam demiyor. Satışını yapıyor, işine bakıyor.
Mahallede dört esnafın olması,
aralarında tatlı bir rekabeti de beraberinde getiriyor. Alternatifleri olduğu
için etiketlere öyle uçuk kaçık fiyatlar da yazamıyorlar.
Vatandaş birinde bulamadığı ürünü
gidip rahatlıkla öbüründen alabilse de belli müşterilerin kafa dengi
hesabı yaptığı, bu yüzden kendi düşüncesine uygun olan esnafı tercih ettiği de
bir vakıa.
Mahalleli, tüketiciler ve esnaf,
aralarında hiçbir sorun olmadan bu şekil yaşayıp gidiyorlar.
Ne zaman ki mahalledeki bazı din
görevlileri araya girdi. Çünkü bazı din görevlileri önce özel sohbetlerde sonra
konuyu hutbeye getirerek "Şunlardan alışveriş yapmak caiz değil. Kim
onlardan alavere yaparsa cehennemdeki yerini hazırlasın. Falan esnaftan
alışveriş yapmak farzdır. Kim diğerlerinden alışveriş yaparsa, küffar ve fasıkları
kazandırmış olur. Dindar kardeşim, alışveriş yaparken kimden aldığına dikkat
et. Yoksa kıldığın namaz kabul olmaz" şeklinde ayet ve hadis okuyarak
halkı yönlendirmeye başlayınca, ne tüketicinin ne mahallelinin ne de esnafın
ağzının tadı kaldı. Mahalle hiç olmadığı kadar kutuplaştı.
Bazıları hoca, işini yap. Bu iş
senin işin değil, kimsenin ekmeğiyle oynama. Bu cami, bu mikrofon, bu hutbe bu
anlattıklarının yeri değil. Bak bu şekil cemaati bölüyorsun. Halbuki buranın
görevi halkı birleştirip bütünleştirmektir. Sen bu yaptığınla birinin lehine
çalışıp diğerlerini karşına alıyorsun. Karşına aldığın esnaf her gün gelmese de
haftada bir arkana geçip namaz kılıyor. Bu ayrıştırıcı tutumunla bu insanlar
arkana geçip sana nasıl uysunlar? Senin görevin halkı din konusunda
aydınlatmaktır. Fahiş fiyata satmayın, bozuk çürük malı tereklere koymayın,
insanları kandırmayın, yemin ederek mal satmaya kalkmayın, hileye ve hurdaya
yer vermeyin şeklinde konuşmaktır. Sen sadece bir marketin değil, tüm
marketlerin hocasısın. İşi dine getirip haksız rekabeti körüklüyorsun, dini ve
güzel değerlerimizi emellerine alet ediyorsun. Böyle yapmaya devam edersen, haftada
bir gelenleri de camiden ve namazdan soğutacaksın. Bu din bunu emretmiyor
şeklinde nasihat ettiyse de hoca, bunu ben değil, din böyle diyor, ayet şöyle
diyor demek suretiyle nasihatlere kulak vermediği gibi bak, yarın önüme geleceksin,
senin cenazeni yıkayıp defnetmem, helallik dilemem. Aklının başına al demek suretiyle
aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmez.
Hocaya bazıları bu şekil gönül koysa da hoca bu konuda yalnız
değil. Yaşa, var ol, bir tanesin, gerçekleri söylüyorsun demek suretiyle alkış tutar.
Bu mahalle hocasının yaptığı diğer mahalle hocalarını bağlamasa
da mahallelinin zoruna giden, bu hocaya dindar market sahibinin sahip çıkması. Hoca
doğru yolda demesi. Halbuki hoca, sen işine bak. Vatandaş istediği yerden alışveriş
yapar, bizim mahalledeki esnafla aramızda sorun yok. Herkesin inancı ve düşüncesi
kendisine dememesi. Niye desin? Nasılsa müşterisi eskiye oranla arttı. Satıştan
memnun.
Hasılı mahalle tedirgin. İnsanlar mahalle baskısından dolayı
istediği markete gidip alışveriş yapamıyor. Gitmek zorunda kalsa da bir gören olur
mu endişesi taşıyor...
Not: Yazının aslı astarı yoktur. Hayal gücüyle yazılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder