Ana içeriğe atla

Bir İstikrar Abidesi

Kaybetmemin ardından beni destekleyenlerin istifa et demelerini anlıyorum da karşı rakibimi destekleyenlerin de istifa et demeleri zoruma gidiyor.

Niye?

Bana istifa et diyeceklerine öpüp başlarına koymalarını beklerdim. Çünkü bir değil, beş değil, kaç defa onları sevince gark eden ve onlara başarı getiren benim. Başka bir aday olsaydı, belki de çoktan kaybedeceklerdi. Durum bu iken istifa sesleri anlamsızdır, nankörlüktür, kadir kıymet bilmezliktir.

Efendim, öncekilerde bu kadar kızmıyorlardı sana. Bunda niye bu kadar kızıyorlar?

Öncekilerde açık ara önde kazanıyorlardı. Bunda beni kazanacak korkusu sardı onları. İlk defa kaybedeceğiz diye çok korktular. Ne bilirdim seçmenin bana bu kadar teveccüh göstereceğini. Haliyle nefes nefese bir yarış oldu. Olsun o kadar da. Biraz heyecan fena mı oldu. Sonunda niye onlar kazandılar.

Efendim, siz hep kaybetmek için mi giriyorsunuz yarışa?

Ne sandın ya. 

Ama efendim, kazanmak için insan yarışa girer mi? Kaybedeceği bir yarışa kim girer?

Garipseyeceksiniz ama benim görev ve misyonum bu. Yani hep kaybetmek. Kendim kaybederken bir başkasını kazandırmak. Hasılı bugüne kadar kendim için bir şey istemedim. 

Hiç mi kazanmayı düşünmediniz?

Böyle bir şey kendimi inkar demektir. Lügatimde kazanmak yoktur. Hep kaybetmem yönüyle bana istikrar abidesi dense yeridir. Ama bu son yarış beni rakibimden daha çok korkuttu. Bir an için beni seçecekler sandım. Bereket, sonunda yine kaybeden oldum.

Hep kaybetmek için varım diyorsunuz ama öyle bir hava yayıyorsunuz. Yatmakla da kalmayıp çok çalıştınız. Bunu nasıl açıklarsınız?

O kadar da olsun. Çünkü beni destekleyenlere umut vermem lazım.

Bu anlattıklarında samimi olamazsınız.

Hem de hiç olmadığı kadar. Zira çok şey istemiyorum. Başarılı olmak demek sorumluluk demektir. Sorumluluk bana göre değil. Bana partim ve partimin genel başkanlığı yeter. Küçük olsun, varsın benim olsun. Partimin başına bir başkasının gelmesini engellersem, bu benim için en büyük bahtiyarlıktır.

Bu misyonunuzla gece rahat uyuyabiliyor musun?

Niye uyumayayım ki. Görevini yapamayanlar uyuyamaz. Ben ise geldim geleli, başkasını kazandırırken kendim kaybediyorum. Haliyle görevini bihakkın yerine getiren biri olarak derin bir uykuya dalıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde