Ana içeriğe atla

Başarısızlık Başarısı

Efendim, orta yerde bir başarısızlık söz konusu. Bu durumda istifa etmeyi düşünmüyor musun hala?

Hayır, niye düşüneyim ki?

Ama efendim, olur mu?

Niye olmasın? Sonra ben başarısız değilim ki...

Nasıl olur? Sonuç ortada. Sonuç başarısızlık değil mi sizce?

Değil. Ben dün de başarısızdım. Bugün de. Hep başarısızlığın neresi başarısızlık olur. Biraz insaf lütfen.

Ama toplumda böyle bir beklenti var. 

Ben beklentiye göre hareket etmem. Ben bir misyon adamıyım. 

Nasıl? 

Bana biçilen rol, ortamı kimseye yani bir alternatife bırakmadan hep aday olmaktır. Bunu da bugüne kadar alnımın akıyla yerine getirdim. Ömrüm olursa, bundan sonra da aynı vazifemi yerine getireceğim. 

Yani siz kendinizi bir başkasını kazandırmak için mi sahaya sürüyorsunuz? 

Evet, ta kendisi. Benim varlık sebebim bu. Böylece hep kaybeden ben oluyorum, kazanan da bir başkası. Görevimi bu şekil bihakkın yerime getirdiğimden dolayı niçin istifam isteniyor, inan anlamış değilim. Takdir edilmem gerekir halbuki.

Kaybetmenin neresi takdir görür efendim?

Evet, kaybediyorum ama görevim kaybetmek olunca, bu kaybetme olmaz. Üstelik kaybedince her şeyimi kaybetmiyorum ki. Bütün bana ait olanlar yine benim. Aynı yerimde duruyorum. Aynı imkanlar elimin altında.

Şu anda şoktayım.

Şok geçirmenize gerek yok. Bak ben şok geçiriyor muyum? Üstelik size göre kaybeden biri olmama rağmen acıların çocuğu oldum hep. Ayrıca demokrasiye katkım yadsınamaz.

Nasıl?

Aday olmasam, orta yerde rakipsiz tek aday kalacak. Bu da demokrasiyle bağdaşmaz. Aday çıkarak oyunu kuralına göre oynuyorum. Düşünsenize, tek adaylık bir demokrasiyi. Başkası ne derdi bu duruma. Sonra kazandığı için birilerini sevindirmenin mutluluğunu bilmezsiniz siz. Bunu en iyi ben bilirim. Bu konuda büyük bir tecrübe birikimim var. Ömrüm kifayet ederse, bu birikim tecrübemi benden sonrakilere aktarmak isterim. Zira benimle gitsin istemem. Hasılı, tüm görevi kaybetmek ve başkasını kazandırmak olan benim için görev görevdir. Bu görevi kutsal kabul ediyorum. Kim kaybetmek isterse, seve seve ona nasıl kaybedeceğine dair kopya verebilirim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde