Ana içeriğe atla

Fakir misin?

Seçim zamanı partilerin seçim için açılmış standına akın ederler.

Mitinglere katılmak için saatler önceden miting meydanında yerlerini alırlar. Miting bitene kadar saatlerce ayakta dururlar. Bağırmaktan sesleri kısılır. Elleri ise bayrak ve parti bayrağı sallar.

Seçim zamanı gider, oyunu kullanır. Sonuçlara rakiplerden fazla sevinir ve üzülür.

Biri ölünce, gider mezar kazar. Cenaze sahiplerinden fazla mezara toprak atar. 

Yolda bir araba kalmışsa, gider araba kaktırır. Araba itekleyeceğim diye hışmış kalır. Sonunda araba çalışınca fakir nefes nefese kalır. Arabası çalışan ise hiç durmadan ya korna çalarak ya da sol elini kaldırarak yoluna devam eder. Bu arada iyi iş çıkardınız mesajı verir.

Askerlik zamanı gelince, birileri bedeliyle askerlik yaparken fakir askerliğini bedeniyle yapar. Burada unutamayacağı anılar biriktirir. Hayatı boyunca bu anıları döner döner anlatır. 

Milliyetçilik duyguları yüksektir.

Ülkede savaş çıkmışsa, savaşa katılmada gönüllüdür. Cephede ilk öne sürülür.

Kendisine dair işi yoktur. Hep parası olanın işinde çalışır.

Evinin iaşesini ve geçimini beden gücüyle yerine getirir.

Ömrü çalışarak geçer.

Ne iş olursa onu yapar.

Kazancı kendi kendine yetmez. O yüzden hep ayağını yorganına göre uzatmak zorunda. 

Tüm çabası bir evi, bir arabası olsun çabasıdır.

Fırsat bulursa ek iş yapmaya çalışır.

Kendisiyle beraber eşi ve çocukları da çalışır.

Fırsat buldukça hep başkasının cenazesine katılır ama kendi cenazesine pek katılım olmaz. Pek az eşi dostuyla birlikte sessizce defnedilir. Salaları bile zengininkinden farklıdır. Bunu da Yunus şöyle ifade eder:

Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin

Analarından doğduğu andan itibaren ömürleri çalışmakla geçen bu kişilerin dinlenebilecekleri en iyi yer mezarlarıdır. Orası onlar için ebedi istirahatgahtır.

Not: Tespitlerim her fakir için değildir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde