Ana içeriğe atla

Alternatifsizlik Siyaseti

Başarını getiren yollardan bir tanesi de alternatifsizlik siyaseti diyorsunuz. Bildiğim kadarıyla karşınıza birden fazla rakip çıkıyor. Bunlar alternatif değil mi?

Sen onları alternatif mi sanıyorsun? En zayıf halka onlar. Onları gören yine en iyisi bu. Buna vermeyelim de şuna mı verelim deyip dönüyor bana.

Onlar durumlarını bilmiyorlar mı? Kazanamayacaklarını bildikleri halde karşına niye çıkıyorlar?

Yenilen güreşçi güreşe doymaz denileni yerine getiriyorlar.

Madem hep kaybediyorlar. Karşına çıkmayıp tek başına seçime girsen olmaz mı?

Olur mu öyle şey. Bu bir defa demokrasiye aykırı. Mutlaka karşına aday çıkmalı. Bir de tek başına seçime girdiğin zaman kazanmanın pek keyfi olmaz. Karşına çıkacaklar ki onları evire çevire yeneceksin.

Güçlü aday çıkarmıyorlar mı senin karşına?

Çıkaramazlar. Çünkü kendileri bir köşe başı tutmuşlar. Orayı kimseye bırakmak istemezler. Böyle bir adayı ben de istemem. 

Siz ne yapabilirsiniz ki? Sanki adayları sen mi belirliyorsun? 

Aslında kendileri belirliyor da ben belirliyoruz gibi bir şey. 

Nasıl yani? 

En zayıf halka adaya çık karşıma deyip muhatap alıyorum. Bunu gittiğim her yerde söylüyorum. Mecburen çıkıyor karşıma. 

Diyelim ki senden oh alacak, güçlü bir aday çıkarsa? 

Çıkmaya kalkanı dört bir taraftan bombardımana tabi tutarım. Ne olduğunu anlamadan dağılıyor. Bir nevi itibar suikastı yapıyorum. Bir diğer hamlem daha var. Potansiyel aday olursa, onu ne yapıp ne edip yanıma çekiyorum. Bakanlık, vekillik vs. veriyorum. Bir bakmışsın, yanımda. Böylece meydan bana kalıyor. 

Güçlü bir figür iken yanına nasıl geliyorlar? Nasıl beceriyorsun bunu?

Kaçın kurrasıyım. Bu işin içinde iyice piştim. Herkesin satın alınan zayıf bir noktası vardır. Orayı yakaladım mı, hiç kurtuluşu yok.

Tek başına nasıl yapıyorsun tüm bunları?

Tek göründüğüme bakma. Geri planda benim için çalışan bilinen ve bilinmeyen ne güçler var. Onlar geri planda senaryoyu hazırlar, işi pişirirler. Ben de oynarım.

Hasılı geri plandakiler, piyasaya çıkan rakipler hep sana çalışıyor ve meydan sana kalıyor.

Aynen öyle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde