Ana içeriğe atla

Ne Ayak!

Eve bir masa lazım oldu. Hayat pahalılığını buldu ama mecburen alacağım.

Girdim bir mağazaya. Göster masa çeşitlerini dedim. Bir sürü masa gösterdi tezgahtar ama masaların hepsinin altı ayağı vardı.

Dedim bunların dörtlüsü yok mu? Benim bildiğim bir masanın dört ayağı olur. Altı ayak da nereden çıktı dedim.

Haklısınız efendim ama yeni moda altı ayaklı masa dedi. Yahu moda diye eski köye yeni adet getirmeyin. Sonra benim modayla işim olmaz. Sen bana 4 ayaklı bir masa göster dedim.

Efendim, elimizde yok maalesef dedi. Ama altı ayaklı masa hem moda hem de daha sağlam olur. Çünkü yere ne kadar ayak basarsa, masa o kadar sağlam olur. Gelin inat etmeyin. Üstelik dört ayaklı masa fiyatına dedi. Bunu düşünmem lazım. Yarın gelirim deyip çıktım.

Evde istişare yaptım. Madem dört ayaklısı yoksa varsın altı ayaklı olsun. Üstelik daha sağlam olurmuş. Bir de dört ayak fiyatınaymış. Altı ayak bize garip gelirse, gerekirse iki ayağını çıkarırız. Böylece masamız dört ayaklı olur dedik ve altı ayaklı masayı almaya gittim.

Gittim ama benim altı ayaklı masanın yerinde yeller esiyor. Mağaza sahibine, dünkü altı ayaktan bir masa alacağım mecburen. Hani nerede dedim.

Adam dedi ki maalesef elimizde altı ayaklı masa yok dedi. Şaşırdım. Üstüme iyilik sağlık. Bana ayak yapmayın, bu ne ayak. Daha dün altı ayaklı değil miydi bana pazarladığın dedim. Adam dedi ki evet öyleydi ama o moda dünde kaldı. Elimizde kalmadı dedi. Dünden bugüne ne ara o kadar müşteri geldi de hepsi kapışıldı? Sonra herkesin masaya mı ihtiyacı varmış dedim.

Bugün beş ayaklı masa moda. O yüzden tüm altı ayaklı masaların bir ayağını çıkarıp attık dedi.

Hayret bir şey. Sizin moda dediğiniz günlük değişiyor mu böyle dedim. Evet efendim. Hızına biz de yetişemiyoruz dedi.

Mübarek, altı olmaz derken eh dedim. Şimdi de tutturmuşsunuz beş ayaklı masa. Tamam anladım da beş ayaklı masa nasıl olacak? Nasıl ayakta duracak? Çünkü beş ayak demek tek ayak üzerinde durmak gibidir. Üzerine yaslandığın zaman hatta elini koyduğun zaman yıkılmayacak mı? Bu durumda nerede kaldı bu masanın sağlamlığı. Madem iki ayak birden çıkarsaydınız da masa dört ayaklı olsaydı dedim. Düşüneceğim deyip çıktım dükkandan.

Düşüneceğim düşünmesine de. Yarın beş ayağa razı olup almaya varsam, masanın kaç ayağının kalacağından emin değilim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde