Ana içeriğe atla

Aç-Kapa Adliyeleri

Devletin bazı tasarruflarını zaman zaman eleştiririm. Olmaz böyle, şöyle olması lazım derim.

Dostlarım bana "Devlet dediğin senin dediğin gibi yönetilmez" eleştirisi getirir. Haliyle eleştiri ve önerilerimle bir başına kalırım. Eleştiri ve önerilerimden dolayı da utanırım. 

Mesela küçük küçük köy ve beldeler niçin ilçe yapıldı? Diyelim ki siyasi saiklerle yapıldı. Nereden dönülürse kardır. Buraların ilçeliği elinden alınmalı, derim. Dediğimle kalır ve mahcup olurum. Çünkü kızan kızana.

Çünkü bir yer ilçe yapılınca burası ilçe oldu denip bırakılmıyor. Bir ilçede bulunması gereken tüm kurumlar açılıyor. Adliyeler de bunlardan biridir. Devlet, binasını buluyor. Tefrişatını yapıyor. Hakim, savcı ve diğer personelini alıyor. Bilmem ne ilçe adliyesi tabelası çakılıyor. Bu da birileri için yeni bina ve kurumların gelmesi o ilçenin gelişimine katkı sağlar. En azından yeni istihdam demektir. Bölgenin esnafı satış yapacak. Evler kiraya verilecek. 

Yeni açılan adliye yavaş yavaş yerleşmeye başlamışken onra bir bakmışsın. Ben buraları kapatacağım deniyor ve kapatılıyor. Mevcut personel diğer ilçelere dağıtılıyor. Gerekçe de dosya ve dava sayısının çok düşük olması. 

Durum böyle aç-kapa devam ederken, dün ajanslara, kapatılan ilçelerin adliyelerinin yeniden açılacağı yönünde bir haber düştü. Yani adliyeleri lağvedilen ilçelere sil baştan yeni adliyeler kurulacak.

Adliyelerin yeniden açılmasına niçin gerek duyuldu, çok anlamış değilim. Acaba buraların nüfusu mu arttı? Başka ilçelere devredilen adliyelerin iş yükü mü arttı, bilinmez. Bilinen, yeniden açılacağıdır. Yeniden açılır mı, bekleyip göreceğiz. Ama kokusu çıkmışsa gerçekleşme ihtimali yüksek. 

Şimdi düşünüyorum da dostlarım haklı galiba. İyi ki devlet yönetimini bana bırakmıyorlar. Demek ki zamanında lüzum üzerine adliyeler kuruluyor. Sonra lüzum üzerine kaldırılıyor. Şimdi lüzum üzerine yeniden kurulacak. Yarın tekrar lüzum üzerine kapatılır ve aç-kapa yapılır mı? Niye olmasın. Kime ne sonra? Burada devlet yönetiliyor değil mi? Hikmetinden sual olunmaz. 

Hasılı burada bir devlet yönetimi vardır. Ki bu çocuk oyuncağı değildir ve bana bırakılacak kadar da lüks değildir. 13 Mart 2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde