Ana içeriğe atla

İttifaklar Üzerine

Çoğu tabela partisi olan yüzün üzerinde siyasi partimiz var. Bunlardan 36 tanesi seçime katılma hakkı elde etti. Bu partilerden bir kısmı da büyük partilerle bir araya gelerek seçim ittifakı yapma kararı aldı.

Halihazırda dört ittifak göze çarpıyor. İki ittifakta 6'ar, bir tanesinde üç, diğerinde de iki parti yer almaktadır. Bu da 36 partinin 17 tanesi ittifak bünyesinde girecek. Diğer geriye kalan seçime girmeye hak kazanmış 19 parti kalıyor. Bu partilerin hepsi seçime girerse, pusulada dördü ittifak partilerine ait olmak üzere 23 amblem yer alacak. Her bir parti veya ittifaka 1 cm yer ayrılsa, 23 cm'lik uzunlukta bir pusula olacak anlamına gelir. Her parti özellikle ittifaklar 1 cm'lik bir sütuna sığmayacağına göre bizi uzun bir oy pusulası bekliyor demektir. Bunu da YSK ve seçmen düşünsün. Yalnız parti çokluğu ülke için iyiye işaret değildir. Zira bir tabanı olmayan bu kadar partinin yer işgal etmekten başka bir anlamı yoktur ve gereksizdir. Keşke bu kadar partimiz olmasa da parti sayısı tüm toplumun renklerini bünyesinde barındıracak şekilde üç dört partiye indirgenebilse. 

Biz gelelim ittifaklara...

İttifak yoluyla da olsa partilerin bir araya gelip birlikte seçime girmeleri, seçimden sonra da birlikteliğe devam etmeleri, uzlaşı kültürü ve demokrasi adına sevindiricidir. Sadece birbirine yakın partilerin değil, birbirine zıt partiler bile bir araya gelebilmeli, seçim ittifakı yapabilmeli, koalisyon hükümeti gibi ülkeyi yönetebilmeli. Bu tür bir birliktelik garipsenmemeli. Bu uzlaşı kültürü bizde yerleşir, özellikle zıt kutuplu partiler bir araya gelebilir ve hükümet olurlarsa, partiler aşırılıklarını terk edecekler. Orta bir noktada anlaşacaklardır. Bu da ülke barışına katkı sağlayacaktır.

Hasılı, birbirine yakın veya uzak yelpazedeki partilerin bir araya gelip ittifak kurabilmelerinde bir beis yoktur hatta ülke yararı vardır. Yalnız ittifak kurarken birbirlerine karşı geçmişte söyledikleri her şeyle yüzleşmeleri, yanlış yapmışım demeleri, özür dilemeleri gerekir. Burada kastettiğim birbirlerine getirdikleri eleştiriler değil. Eleştirilerde sorun yok. Hatta olmalıdır. Hakaretlerden bahsediyorum. Yani siyasiler hakaretlerini masaya yatırmalı. İttifaktan önce bunu halletmeliler ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmelidirler. Aynı yerimdeyim ya da maksadımı aşan ifadeler denir, yine ittifak için oturulur. Geçmiş hakaretler hala belleklerde ve dijital ortamlarda dolaşımda iken hiçbir şey yokmuş gibi geçmişi konuşmadan birliktelik kurmaları, geçmiş söylemleri hatırlatanlara kızıp köpürmeleri hiç hoş değildir. Bu, nasıl bir mide ve kalp taşıdıklarına dair ipuçları vermektedir.

Siyasi geçmişimiz maalesef ağza alınmayacak hakaretlerle dolu ve sonrasında bir özeleştiri dahi yok.

İttifaklar bundan sonra her seçimde elzem olduğuna göre farklı kulvarlarda siyaset yapan siyasilerimiz şu aşamadan sonra birbirlerine söylemlerinde dikkatli olmalarında fayda vardır. Eleştiri ve söylemler seviyeli olmalı. Çünkü bu seçim sistemi irili ufaklı her siyasi partiyi gönüllü veya gönülsüz birlikteliği zorunlu kılabilir.

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Memleketin en başındaki zat-i muhterem eleştiri ve söylemlerinde seviyesine hiç aldırmadan, Allah ne verdiyse kapıp koyverdikten sonra, gerisi için ben sadece "Allah ıslah eylesin." diyeceğim. İnsana hiç doğruluk, saygınlık, onur, izzet, şeref, gurur, haysiyet lazım değil mi Allah aşıkna?
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As. Siyasetimizin seviyesi maalesef düşük. Kutuplaşmanın zirvede olduğu günümüzde her söylenen alkışlanırsa, insanlar hatalarını göremezler. Bu da bizim siyasetçilere yaptığımız en büyük kötülüktür.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde