Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (6)

Paltonun sahibi aranıyor

Şehrin kadısı içki müptelasıdır. İçki içmek istediği zaman halk görmesin diye şehrin dışına çıkarmış.

Bir gün kadı içtikten sonra palto ve sarığını bir tarafa atarak sızıp kalır. Bunu gören hoca paltoyu aldığı gibi üzerine giyinir. Nice sonra ayıkan kadı, paltosunu göremeyince ertesi gün adamlarına paltoyu alanın yakalanmasını emreder.

Paltoyu hocanın sırtında gören görevliler hocayı yakalayarak hırsızlık suçlamasıyla mahkemeye sevk ederler. Kadı hocaya sorar:

—Üzerindeki palto kimin? Kimden çaldın?

 Hoca:

Palto benim değil efendim, der.

Başkasının paltosunu aldığı için kadı azarlamaya başlar. Bu durum karşısında hoca:

Kadı efendi, şehrin dışında gezerken sızıp kalan birisinin paltosunu  hırsızlar almasınlar diye ben aldım, giydim. Şu anda sahibini arıyorum, şayet sahibi ortaya çıkarsa hemen vereceğim, der.

Foyasının ortaya çıkmasından korkan kadı, hafifçe öksürerek:

-Hoca efendi hoca efendi! Sen bu paltoyu giymeye devam et. Bu gidişle bu paltonun sahibi ortaya çıkmaz, der ve hoca kadının paltosunu giymeye devam eder.

Çalışmalısın!

Fakültede bir dersten sürekli zayıf alan bir öğrenci birkaç defa Prof.ün yanına gider ve “Bu dersten mutlaka geçmeliyiz, hocam” der. Hoca da “Çalışmalısın evlat” cevabını verir. Bir gün öğrenci yine dersin hocasının odasına girer. Cebindeki tabancayı masaya koyarak “Hocam, ben bu dersten geçmeliyim” deyince, hocası da cebinden iki tabanca çıkarır ve  “çalışmalısın evlat” der.

Sakız nerede çiğnenir?

Birisi hocanın yanına gelir. Aralarında şu diyalog geçer:

Hocam, tuvalette sakız çiğnenir mi?

Hayır, çiğnenmez.

—Çiğnediğimizde ne olacak da

Bir şey olmaya olmaz ama gören başka bir şey yiyor sanır, demiş.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde