Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (5)

Dünyanın durumu

Köylü Ahmet Ağa ölür. Köyün muhtarı cenazenin salından yapışır. Yavaş bir ses tonuyla Ahmet Ağaya seslenir:

Ahmet ağa, Ahmet ağa! Bu dünyadan gidiyorsun. Öbür dünyaya varınca, babam dünyada işler nasıl, nasıl gidiyor diye sorarsa, “Oğlun muhtar oldu” de yeter. Babam bunu anlar demiş.

Kaç para eder?

Taksi durağının yanına gelirken bir koca hanımına sinirlenir ve beş para etmediğini söyler. Hanımı bu hakareti kabul etmez. Kocası, bunu sana ispatlayacağım demiş. Taksiciye,

Arkadaş! Beni otogara kaça götürürsün? Demiş. Taksici:

Beş liraya götürürüm, demiş. Adam:

Yanımda hanımım da olsa kaça götürürsün? demiş. Taksici:

Aynı fiyata götürürüm, efendim demiş. Adam karısına dönerek,

Gördün mü beş para etmediğini demiş.

Neyzen Tevfik’in evi

Neyzen Tevfik yeni taşındığı evine bir akşam vakti kestirmeden gitmek ister. Ara sokaklara girer. Fakat evini bulamaz. Epey aradıktan sonra karşılaştığı gece bekçisine Neyzen Tevfik’in evini sorar. Kendisini tanıyan gece bekçisi:

Neyzen Tevfik sensin ya” deyince zaten morali bozulan Neyzenin canı iyice sıkılır ve

Ben sana Neyzen Tevfik’i değil, evini sordum, der.

İçki kimin yanında içilmez?

Nizip müftüsü Arapçayı ana dili gibi bilir. Bu bilgisinden dolayı Türk askeri yetkililer, Suriye askeri yetkilileriyle zaman zaman ikili görüşme yapmak istedikleri zaman Nizip müftüsünü tercümanlık yapması için Suriye’ye götürürler.

Yine böyle bir görüşmenin ardından Suriye yetkilileri, yemekli bir ziyafet hazırlarlar.

Garsonların içki servisi de yaptıklarını gören müftü, garsonlarla bir tartışma içine girer ve

Müslüman içki içer mi? Siz Müslüman değil misiniz? Şu içkileri kaldırın der. Garsonlar içki şişelerini kaldırmazlar.

Bu tartışmayı anlamadan izleyen Türk komutan:

—Müftü Bey, ne tartışması yapıyorsunuz? Mesele nedir, der. durum nedir? Müftü:

—Efendim, içkiyi kaldırın, Müslüman içki içer mi dedim, deyince komutan:

—Söyle kaldırsınlar. Müftünün  yanında içki içilir mi, diyerek içki servisini kaldırtır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde