Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (17)

En iyi vali


Adamın biri Erzurum'a vali tayin edilmiş. Gitmiş, görevi devralmış. Halkı ve çevreyi tanımak için çıktığı gezilerin birinde köy halkına sormuş: “Şimdiye kadar Erzurum'a tayin edilmiş valiler içinde size en çok hizmet eden hangisiydi?” Köylünün biri cevap vermiş: “Sizden iki önceki vali, Mehmet Paşa’ydı.
“Yaaaa, öyle mi, peki size ne gibi hizmetler yaptı?”
-Daha Erzurum'a gelirken yolda, Bayburt'ta öldü.

Devlet Sırrı


İçip kafayı bulan bir sarhoş, sokakta 'öküz başbakan öküz başbakan' diye sayıklıyormuş. İki polis adamı karakola götürmüşler. Sonra adam mahkemeye çıkmış. İdam cezası almış. İdam edilmeden önce cezasının nedenini sormuş:
“Bu ülkede demokrasi vardı hani? Herkes istediğini söyler.”
“Senin suçun o değil ki... Devlet sırlarını ifşa etmek.

Ölü Sayısı

İçindeki 4 kişilik mürettebatıyla birlikte bir uçak mezarlığa düşer. Kurtarma ekibinin başına Temel getirilir. Uzun bir aradan sonra Temel, ilk basın toplantısını düzenlemek için basının karşısına çıkar:

“Değerli basın mensupları, ölü sayısının artmasından endişe ediyoruz. Şu âna kadar 250 ceset çıkardık”.

Aynı Gerekçe

Mehmet Aydın okumak için devlet tarafından yurt dışına gönderilir. Sınıfında her millet ve dinden insan varmış. Bir gün bir ders hocası: “Kimler ateist? Görebilir miyim” der. 8-10 kadar öğrenci parmak kaldırmış. Hoca bunlara, ateistliği seçmelerinin sebebini sorar. Genelde Hristiyanlıktan ateistliğe geçmiş olan yedi öğrenci sebebini söyler:

“Efendim, biz, teslis* (üçleme) inancı ve asli günah** inançları aklımıza yatmadığı için Hristiyanlıktan çıkıp ateist olduk, diye cevap verirler. Ateistlerden üçü de eski bir Müslüman Türk. Hoca onlara gerekçesini sorar. Türk: “Efendim, Biz de aynı gerekçeler yüzünden Müslümanlığı bırakıp ateist olduk”, derler.

*Teslis, Allah’ı; baba, oğul ve kutsal ruh şeklinde kabul etmek.              

**Asli günah: Hristiyan inancına göre Hz Adem'in yasak ağacın meyvesinden yemesiyle ilk günahı işlemesi. Bundan sonra doğan ve gelen her çocuk günahkar olarak dünyaya gelmesi inancı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde