Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (16)

Akıllı Eşek


Milletvekilinin biri bir köyü gezerken, bağlı olduğu değirmeni döndüren bir eşek görmüş.

Yanındaki köylüye sormuş:
Bu eşeğin boynundaki zil ne işe yarıyor ?
Efendim, demiş köylü, o zil sustuğunda eşeğin durduğunu anlıyorum. Müdahale edince tekrar harekete başlıyor.
Akıllıca, demiş vekil. Peki, eşek olduğu yerde durup da başını sağa sola sallarsa nereden anlayacaksın durduğunu?
Anlayamam ama ne gezer efendim sizin gibi akıllı eşek buralarda.

Devlet Sırrı


İşsizdi, parasızdı; kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu. Nerden geldiği bilinmez "Küçükistan Ceza Kanunu" diye bir kitap geçmişti eline.

Bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki "Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay" kitabı ve gözlerini kapattı.
"Hem bütün hırsımı ondan alırım hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder, meşhur olurum hem de altı ay ekmek elden su gölden; yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi kışı geçiririm." diye düşündü.

Ertesi gün mitinge gitti, Küçükistan başbakanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.

“İnbe başbakan inbe başbakan!”

Güvenlik kuvvetleri hemen müdahale edip yaka paça götürdüler.

Ertesi gün mahkemeye çıktı. Şahitler dinlendi, savunması alındı. Hakim kararı açıkladı.

“Sanığın suçu sabit görüldüğünden yirmi sene altı ay hapsine karar verilmiştir”.
Birden gözleri karardı, ayakta sendeledi, sonra kendini toparladı ve haykırdı:
“İtiraz ediyorum hakim bey, Küçükistan Ceza Kanununun şu maddesinin şu bendine göre başbakana hakaret sadece altı ay, bir yanlışlık var bu işte?

Hakim acıyan gözlerle adama baktı:
“Haklısın oğlum, başbakana hakaret altı ay fakat devlet sırrını açığa vurmak yirmi senedir”.

Önce Devlet


Bir gün bir Amerikalı milletvekilini bir odaya almışlar ve sormuşlar:

“Karın mı yoksa devletin mi?”

Amerikalı düşünmeden cevaplamış:
“Devletim.”
Oradakiler:
“O zaman al şu tabancayı git yan odadaki karını vur.”

Adam sıkılmış terlemiş ve sonunda dayanamayarak “Yapamayacağım.” demiş.

Daha sonra bir Türk milletvekilini aynı odaya almışlar, aynı soruyu sormuşlar: “Karın mı yoksa milletin mi?”

Milletvekili hiç düşünmeden:

“Devletim” demiş.

“O zaman al şu tabancayı, git yan odadaki karını vur.”

Odadan önce bir silah sesi sonra bir cam sesi gelmiş. Çıkınca sormuşlar:
“Ne oldu? “

“Sizin verdiğiniz silah kurusıkı çıktı. Ben de karıyı camdan aşağı attım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde