Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (18)

Konya’da kaybolsa

Kendimin ve çocuklarımdan iki tanesinin saç rengi havuç rengidir. Emsallerimizden farklı olan bu renk bizim alametifarikamızdır.

2000 öncesi il dışında görev yaparken yaz tatilini geçirmek için memleketim Konya’ya gelmiştim.

Dönüş yaklaşırken 8-9 yaşlarındaki çocuğumun gözünde sivilceye benzer bir kızarıklık ve şişlik oluştu. Göz bu. Şakaya gelmez. Bir hastaneye göstereyim istedim. Sevk almam gerekiyor. Çünkü o yıllarda memurun kendisi ve yakını direk hastaneye gidemiyor. İl dışında çalıştığım için de dış kadro sevki il veya ilçe milli eğitimden almam gerekiyor. Yine o yıllarda kırtasiyeciden alıp bilgileri doldurduktan sonra çalıştığımız okulun müdürüne imza ve onay yaptırdığımız defter şeklinde sağlık karneleri vardı. Bu karnelere her yıl, “Falan halen okulumuzda öğretmen olarak görev yapmaktadır” yazıldıktan sonra tekrar onaylanırdı. Büyüklerde fotoğraf yapıştırılır, küçüklerde yapıştırılmazdı. Bildiğim kadarıyla hastanelerde bu karnelerin yüzüne bakan da olmazdı. Doktor gözlük yazacaksa bu sağlık karnesine yazardı.

Sevk almaya gitmeden önce hanımdan çocuğun sağlık karnesini istedim. Her yanımızda taşıdığımız ve hiç kullanmadığımız sağlık karneleri görev yaptığımız yerde kalmıştı.

Çocuğu yanına alıp milli eğitimin yolunu tuttum. Görevli memurun istediği dilekçeyi bir A4 kağıdına yazıp verdim. Ayrıca kaç sayfa sevk hazırlayacaksa, sayfa adedince hazırlanacak sevk kağıdı için istediği parayı da verdim.

İlgili şube müdürünün odasına sevki imzalaması için çocukla beraber girdim. Şube müdürü, imzalayalım ama sağlık karnesini göreyim dedi. Görev yaptığım yerde unutmuşuz. Öğretmen kimliğimi göstereyim dedim. Olmaz, sağlık karnesi olacak dedi. Birkaç gün sonra görev yerime gideceğim. Sağlık karnesini fotokopisini çekip göndereyim dedim. Yine olmaz dedi. Siz esas ilgili şube müdürünü bekleyin. O imzalarsa imzalarsın. Ben imzalamam dedi.

Odadan çıkıp diğer şube müdürünün gelmesini beklemeye koyuldum. Kimse ne zaman geleceğini de bilmiyordu. Son kez şansımı bir daha deneyeyim diyerek aynı şube müdürünün odasına tekrar girdim. Hocam, durumumu izah ettim. Niye imzalamıyorsunuz dedim. Başkasının yerine sevk alanlar çıkıyor. O yüzden sağlık karnesi şart dedi. İyi de görmek istediğiniz sağlık karnesinde çocuğun fotoğrafı yok. Pekala sağlık karnesini göstererek bir başkasına sevk de alınabilir dedim. Olabilir de yine de karneyi görmem lazım. Israrın üzerine “Bu çocuğun senin olduğunu nereden bileceğim” diyerek bildiğim yerden bir soru sordu. Yanımdaki çocuğumun başında güneş geçmesin diye şapka vardı. Davranıp başındaki şapkayı çıkardım. Havuç rengi saçlar kendini gösterdi. Hocam, bir bana bak, bir de şu çocuğun saçlarına bak. Bu çocuk Konya’da kaybolsa, bu çocuk senin diye bana getirirler dedim. Bir bana bir de çocuğa baktı. Bu cevabım hoşuna gitmişti ve ikna olmuştu. Başka da bir şey diyemedi, karne olmadan sevki imzaladı.

Gördüğünüz gibi mücadelenin ilk etabını güç bela kazandım. Bundan sonra esas mücadele, sağlık eğitim merkezinden bir hastanenin göz polikliniğine sevk ettirip hastaneye gidip sıra alacağım ve çocuğumu muayene ettireceğim. Ölme eşeğim ölme...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde