Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (19)

Yellenmenin Miladı

Köyün birinde bir papaz köylüye vaaz verirken sesli bir şekilde yellenir. Papaz bu durumdan çok utanır ve köyü terk eder.

10-15 yıl geçtikten sonra köylü olanı unutmuştur diyerek köye dönmeye karar verir. Köyün girişinde 12 yaşlarında bir çocuğa rastlar.

“Çocuğum, adın ne, kimin oğlusun, kaç yaşındasın” gibi sorular sorar. Çocuk:

“Adım John. Bakkalın oğluyum. Papazın yellenmesinden 2 yıl sonra doğmuşum.” cevabını verir.

Türk polisi

Adana’da yaşarken evimin önünde dikdörtgen şeklinde büyükçe bir tarla vardı. Tarla her yıl ekilir, biçerdöver tarlaya girdikten sonra anızı yakılırmış. Eşim duymuş bunu. Bir düşüncedir aldı beni. Çünkü Adana’da yaşayanlar bilir. Kapı, pencere yaz günü hep açık olmalıydı. Burayı bir yakarlarsa, isi, sisi, uçuşan siyahlıklar eve doluşurdu. Kapı ve pencereyi kapatsan, sıcaktan bunalırsın.

Bir vatandaşlık görevi olarak bu durumu polise bildirmeliydim. Onlar da tedbir almalıydı.

Aradım 155’i. Çıkan görevliye durumu izah ettim. Anızı ateşe vermeden önce tarla sahibini uyarmak uyarının iyi olacağını söyledim. Yaktıkları zaman haber verin dedi ve muhitin adresini aldı.

Bir gün okuldan eve geldim. Kapı pencere kapalıydı. Niye kapattınız dedim. Eşim tarlayı gösterdi. Koca tarla baştan sona yanmış. Sapsarı tarla simsiyah olmuştu. Sadece bir ucunda yanmaya devam eden ama sönmeye yüz tutmuş az bir alev kalmış. Moralim bozuldu. Hemen 155’i çevirdim. Çıkan polise kendimi tanıttım. Adresi verdim. Daha önce size hatırlatmıştım. Ama görüyorum ki bir tedbir alınmamış ve anız yakılmış. Şu anda kapı pencere kapalı evde oturuyoruz dedim. Tamam da biz ne yapalım deyince, şu aşamadan sonra yapılacak bir şey kalmadı. Ama şunu bilin ki filmlerdeki Türk polisi sahneleri gibi yine geç kaldınız dedim. Böyle deyince polis küplere bindi. O anda beni eline geçirse, herhalde çiğ çiğ yerdi. Ama özgüvenim yüksek. Çünkü telefonun öbür ucundayım ne de olsa. Telefondan evimi buluncaya ve evime gelinceye kadar da siniri geçerdi nasılsa.

Anızın yandığına mı yanayım, kapalı yerde oturduğuma mı yanayım ya da polisle aramda geçen diyaloga mı yanayım derken içimde bir üzüntü hali evde bir köşede pinekliyorum. Az sonra hanım pencereden görmüş. Kalan yangını söndürüyorlar dedi. Baktım, iki itfaiye, bir ambulans olay mahalline gelmiş. Sönmeye yüz tutmuş yangını kolayca söndürüp gittiler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde