Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (20)

Kadılarda hutbe içeriği 

Eskiden hutbeleri devlet başkanları irat edermiş. İçerik olarak dini, siyasi, ekonomik, sosyal vb. her konuda hutbede açıklama yapılırmış. Abbasilerle birlikte hutbe irat etme görevi kadılara tevdi edilmiş. Konu olarak da sadece dini içeriğe yer verilmeye başlanmış.

Bu konuyu Adıyaman’da çalışırken Hitabet dersinde vurgulayarak işledim. Bunu sınavda şu şekilde sordum:

Daha önce okunan hutbelerde her konu hutbelerde ele alınırken Abbasiler zamanında hutbe okuma görevinin kadılara bırakılmasından sonra hutbelerde içerik yönünden nasıl bir değişiklik olmuştur? Yani hutbeler nasıl bir hüviyet kazandı?

Bu konuyu işlerken konuya ve vurguya Fransız kalan bir öğrencim, sorudaki kadıyı da kadın diye okur ve cevap olarak şunu yazar:

“Hocam, kadınlar hutbe okumaz ki hutbenin hüviyeti değişsin”.

Nasıl faziletli olunur?

Adana’da bir lisede görev yaparken 10.sınıflarda   “Nasıl faziletli olunur?” başlıklı bir konu vardı. Faziletin ne demek olduğunu açıkladıktan sonra bu soruyu öğrencilere sordum. Şöyle olunur, böyle olunur gibi makul cevaplar aldım. Benim ki muziplik ya çocuklar, bilemediniz. Bundan kolay ne var. Gider Fazilet Partisine üye olursunuz. Böylece faziletli olursunuz dedim. Bunu dedikten sonra öğrencilerin gülmesini bekledim. Adı üzerinde bir espri yapmıştım. Ama kimse gülmedi. Esprinin en kötüsü de yaptığın esprinin anlaşılmaması idi. Tüm sınıf dut yemiş, bülbüle döndü. Suratlar asıldı. Olmaz, olamaz böyle diyerek kendi aralarında homurdanmalar başladı. Arka sıradan bir öğrenci, arkadaşlar, hocamız şaka yaptı diyerek imdadıma yetişti. İmdadıma yetişse de zaten bu şakaydı dedikten sonra mizahın bir anlamı kalmazdı. “Böyle espri mi olur dediler bu sefer.

Not: 2002-2004 yıllarında bu dersi işlemiştim. O yıllarda üye olmak istense de zaten böyle bir parti yoktu. Çünkü 2000’den önce bu parti kapatılmıştı. Kapatılmasa, böyle bir partinin adını niye telaffuz edeyim ki. Zaten aktif olsa da lise öğrencilerinin gidip bir partiye üye olmaları söz konusu bile değildi. Çalıştığım bu okul çok kozmopolit bir okuldu. Hepsi olmasa da okulun önemli bir oranı branşımdan dolayı bana önyargılıydı. Dersime de öyle. Din Kültürü öğretmeni misin? Karşısında bile olsan herkes siyasi yönden bir gelenekten gelen partilere bizi yamardı. Yani kurtarır tarafımız yoktu.

Bu durumu Alevi olduğunu gizlemeyen okulumuzun memuruna dert yandım. Öğrenciler branşımdan dolayı bana önyargılı dedim. Kabul etmedi. Bu okulda sevilen bir öğretmensin. Herkes senin çoğu Din Kültürü öğretmeninden farklı biri olduğunu bilir ve değer verir dedi. Dur o zaman sınıfta yaptığım espriyi bir de sana yapayım, bakalım nasıl bir tepki vereceksin dedim. Nasıl faziletli olunur un cevabını, FP’ye üye olursan, faziletli olursun dedim. Katıla katıla güldü. Ne güzel bir espri dedi. Abi, sen bunun espri olduğunu anladın da bana önyargılarından dolayı bu espri sınıfta karşılık bulmadı dedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde