Ana içeriğe atla

Benden Siyasetçi Olur mu?

Düz yoldan gitmekten sıkıldınız. Şöyle kasisi bol bir yerde macera arıyorsunuz. Ama bulamadınız. Size  yardımcı olmak isterim:

Konya Beyşehir Yolundan, Alemdar Caddesine giriniz. Kanal boyuna kadar ilerleyiniz. Alın size istemediğiniz kadar kasis. Yolun bir iyiliği var. Hiç ışık yok. Bu arada her kasise çıkışınızda bu hizmeti yapan belediyeyi ve bu hizmeti önerenleri de hayırla yâd edersiniz.

Size bir hatırlatma daha. Kavşağın birinde kasis yok. Sanırım unutulmuş. Ama hangi kavşak söylemiyorum. Onu da siz bulacaksınız. Zira yaptığım bu iyilik yeter de artar bile. Ayrıca bu kadar iyiliği size kimse yapmaz. Çünkü giderken içiniz dışınız kasis olur ve kasis özleminizi gidermiş olursunuz.

Bu güzergahta daha önce kasisler vardı ama ilaveleri yapılmış.

Tam menzilim olan Kanal Boyuna yaklaşmıştım ki bende bir merak başladı. Acaba kaç kasis geçtim dedim durdum. Dönüşte saymaya karar verdim.

Yanıma birini aldım arabama. Ona, araba sürerken unutabilirim. Kaç kasis geçeceğiz bir say dedim. O da kasis sayma yerine şu fıkrayı anlattı:

İsmet İnönü, Demirel’e “Yıllardır Meclistesin. Girip girip çıkıyorsun. Sana bir soru: Mecliste kaç basamak var, saydın mı” der. “Saymadım” der Demirel. İnönü, “İyi bir siyasetçi kaç basamak olduğunu bilir” deyince, ertesi günü Demirel, Meclisteki basamakları sayar ve İnönü ile karşılaşınca kaç basamak olduğunu söyler. İnönü: “Doğru evet. O kadar basamak var.” İnönü tekrar “Basamakları kendin mi saydın” diye sorar. “Evet” cevabını alınca, “İyi bir siyasetçi, o basamakları kendi saymaz. Bir başkasına saydırır” demiş İnönü.

Hasılı, yanımdaki bu fıkrayı anlatınca basamakları kendim saymak zorunda kaldım. Tamı tamına 11 tane kasis saydım. Bir 11 kasis de yolun karşısında var. Etti mi 22 kasis. Çünkü bölünmüş yol.

Bu durumda bir soru da ben sorayım: Benden iyi siyasetçi olmaz değil mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde