Ana içeriğe atla

Bir İnsanın Kalitesi *

Çoğu zaman kendini olduğundan farklı gösterme maharetine sahip insanoğlu, muamma bir varlıktır. Çöz çözebilirsen. Nasıl biri olduğunu bilmek zor olsa da zaman ve olaylar onu zamanla ele verir. Çünkü zaman her şeyin ilacıdır. Yeter ki tanıyacak veya tanıyacak kadar birlikte bir süre geçirilsin. 

Birbirine benzese de insanoğlu, farklı yaratılış ve tıynettedir. İnsanın tanıma yolları için kişinin paralı-parasız hali, makam öncesi ve makamlı yılları, şöhret, normal zaman ile tehlike ve zorluk anı, gülüşü, üslubu, beden dili ve giyim kuşamı, sakin ve sinirli hali, bir sırrı saklaması veya yayması,  kimlerle arkadaşlık yaptığı ve iş tuttuğu gibi hususlar, kişileri tanıma yollarından bazılarıdır.

Hz Ömer “komşuluk, alışveriş ve yolculuk yapmak” olarak ortaya koyar insanın tanınmasını.

Ayrıca “Kişi, dilinin altında saklıdır, konuştuğu zaman kendini ele verir" denerek tanınmada konuşmanın önemine dikkat çekilir.

“Bir insanın neye güldüğü akıl seviyesini gösterir” şeklinde Celalettin Rumi’ye atfedilen sözle, gülmeye işaret edilir.

“Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim”, “Kişi arkadaşının dini üzeredir”, “Kişi arkadaşından azar” ve “Üzüm üzüme bakarak kararır” denerek kişinin huy ve yaşantısında kimlerin etkisinin olduğuna değinilir.

“Kişiler, kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır” denmek suretiyle ilk karşılaşmada dış görüntünün, biraz konuştuktan sonra da içinin nasıl olduğu hakkında kanaate varıldığı belirtilmektedir.

“Laf var, icraat yok”, “Bal yapmaz arı gibi” denilerek kişinin konuşmada iyi ama iş yapmada sınıfta kaldığına dikkat çekilir.

“Falan çok iyi de etrafındakiler/yanındakilerde iş yok” sözünü de çok duyarsınız ve bu söz ile bazı kişilerin çok iyi, kaliteli ve temiz olduğu vurgusu yapılır. Özellikle bu söz siyasi parti başkanları, dini liderler gibi devlet ve amme görevi yürütenler için söylenir. Bu bakış açısı ne derece doğrudur ya da her halükarda bu böyle midir? Bu söz hem doğru hem de yanlıştır.

Bir devlet kurumu düşünelim. Kurumun en üst görevlisi çok iyi, düzgün, iş bitirici ve kurumunu aldığı yerden daha ilerilere taşımak istiyor ama yanındaki çalışanlar kurumun üst amirine ayak uyduramıyor. Bu durumda o kişinin iyi, yanındakiler de ise iş olmadığı sözü doğru olabilir. Çünkü üst yönetici, yanındaki kişileri kendisi seçmiyor ve onları değiştirme durumu da söz konusu değildir. Eğer bir siyasi veya bir dini lider, çalışacağı ekibini tepeden tırnağa kendisi seçiyorsa, bu seçimine rağmen iyi, kaliteli, iş bitirici, düzgün ve dürüst insanlarla çalışmıyorsa, bu durumda bu siyasinin ya da dini liderin kaliteli, yanındakilerin ise kalitesiz olduğu düşüncesi doğru değildir. Çünkü lider, elinde daha iyilerle çalışma imkânı varken tercihini düşük profilli insanlardan yana kullanmıştır. Bu da o kimsenin kalitesini ortaya koymaktadır. Zira bir insanın kalitesi, çalıştığı ve iş tuttuğu insanlardan belli olur. Çünkü Doğu toplumlarında hangi alanda olursa olsun, bir harekete liderlik yapan insanlar çok kalite ve iş bitirici insanlarla kolay kolay çalışmazlar. Burada bu tiplerin, ileride kendisine rakip çıkabilme, yerinde gözü olma ve kendisini gölgede bırakma endişesi yatmaktadır. Bundandır ki siyasi partilerimizde siyasi partilerin mevcut liderlerinin yanında lider özelliği olan kişilere hiç yer verilmez. Kazara verilmiş ise de böyleleri ya o partide barınmaz ya da barındırılmaz. Bu sebeple siyasi partilerin ikinci adamı yoktur. Kazara mevcut liderlerin başına bir şey gelse partinin başına kimin geçeceği belirsizdir. O yüzden bizde partiler lideriyle doğar, lideriyle gelişir ve lideriyle ölür. Bu durumun böyle olmasında en büyük pay da maalesef liderlerin kendisidir.

 *28/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde