Ana içeriğe atla

Şüyuu ve Vuku *

Devlet memurları ve devlet adına iş yapanlar, sorumluluk alanlarıyla ilgili işlemleri bağlı bulundukları mevzuat çerçevesinde yerine getirirler. Her kamu görevlisi ve kamu yararına iş yapanlar, işlerini mevzuata göre  yaparlarken aynı zamanda suç olmanın dışında amirinin verdiği diğer görevleri de yapmakla yükümlüdürler. Memur işini yapmaz, savsaklar, özen göstermez veya denetimlerde bir eksikliği ortaya çıkar ise ilgili mevzuat çerçevesinde hakkında inceleme ve soruşturma başlatılır. Suçlu bulunursa disiplin amiri/kurulu tarafından kendisine uyarı, kınama, maaş kesim, kademe ilerleme ve kamu görevinden ihraç gibi çeşitli cezalar verilir. Memurun işlediği suçta, adli boyut varsa yargılanması için ilin valisinden yargılanma izni alınır. Hakkında inceleme ve soruşturma yapılan memurun delilleri karartma, yok etme şüphesi olursa ilgili memur, soruşturmanın selameti için geçici olarak açığa alınır. Bunun dışında herhangi bir vatandaş, bir kurum veya kurumda çalışan herhangi bir görevli hakkında CİMER vs aracılığıyla bir şikayette bulunduğu takdirde, şikayete konu olan hususlarda kendisine inceleme başlatılabiliyor. Mevzuatta adı, soyadı ve adresi olmayan şikayetçilerin dilekçeleri işleme alınmaz denmesine rağmen iddialar önemli ise ilgili memur hakkında yine inceleme ve soruşturma başlatılır. Yani memurla ilgili herhangi bir isnat, iddia varsa soruşturulur. 

Anlattıklarımdan, hakkında inceleme ve soruşturma yapılan memur mutlaka ceza alır anlamı çıkmasın. Memurun savunması yeterli görülür veya hakkındaki iddialar sübut bulmaz ise memura ceza verilmez. Tüm bu anlattıklarımı devlet memurları, kamu çalışanları, kamu yararına iş yapanlar bilirler. Çünkü devlet, memurunu korumakla birlikte aynı zamanda hakkındaki iddiaları da araştırır. Hakkında iddia olduğu halde bir devlet memuru hakkında inceleme, araştırma ve soruşturma açılmazsa o memur töhmet altında kalır. Toplum nezdinde o kimse korunuyor, arkası kalın serzenişleri ve dedikoduları alır gider. Bu da şüyuu vukuundan beter bir durumdur. Böyle bir durumla karşılaşmayı hiçbir memur istemez. Çünkü zor bir durumdur. Devlet memuru hakkında ortaya atılan iddialar, iftira bile olsa yetkili makamların inceleme ve soruşturma başlatmasında fayda vardır. Çünkü bu yol ile kendisini temize çıkarma durumu söz konusudur. Bu da memurun elini rahatlatır ve memur bir itibar kaybına uğramadığı gibi zedelenen itibarını yeniden kazanmış olur.

Devlet memurları ve devlet adına amme görevi yapanlar, haklarında iddia edilen herhangi bir şikayet sonucunda, disiplin yönünden bir inceleme ve gerekiyorsa soruşturmadan geçiriliyorsa, adli yönden yargılanabiliyorsa aynı durum siyasiler için de geçerli olması lazım. Çünkü zaman zaman iktidar, ana muhalefet ve muhalefet, mecliste grubu bulunsun veya bulunmasın siyasi partilerde görev yapanlara yönelik basına düşen iddialar söz konusu olabiliyor. Bu iddiaların aslı astarı olmayabilir, iftira olabilir. Birileri, ilgili kişi ya da partisi üzerinde bir algı oluşturmak isteyebilir. Bu gibi durumlarda devletin ilgili kişi ve kurumları harekete geçip soruşturma başlatmalı. Partisi de töhmet altında kalan partilisi için gerekli soruşturmanın ve yargılamanın yapılmasını talep etmeli. “Bizim arkadaşımız bunu yapmaz, bu tamamen bir iftiradır; bu, partimize çekilen bir operasyondur” demek suretiyle korumaya çalışmak ilgili kişi hakkındaki şüpheleri dağıtmaz hatta artırır, dedikodu alır, başını gider. Bu da partileri lekeler ve yıpratır. 

*02/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde