Ana içeriğe atla

Konya Mesai Saatleri *

“Covid-19 salgınının Türkiye'de yayılımının en aza indirilmesi amacıyla salgınla mücadele ve etkilerinin azaltılmasına yönelik faaliyetlerin zafiyete uğratılmaması ve kamu hizmetlerinin aksatılmaması şartıyla…” 02 Aralık 2020 tarihinden geçerli olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarında mesai saatleri 10.00-12.30, 13.00-16.00 olarak belirlenmişti. 01 Mart 2021 akşamı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın, kontrollü normalleşme adımları çerçevesinde, kamuda normal mesaiye dönüldüğü, valiliklerin illerine göre mesai düzenlemesi yapabileceği şeklindeki açıklaması üzerine her ilin valiliği, 02 Marttan geçerli olmak üzere yeni mesai saatlerini peş peşe kamuoyuna duyurdu.  

Normal saat uygulamasına geçmekle birlikte Türkiye, her yönüyle normale dönmedi. Yeni normalleşme adımları çerçevesinde illerimiz; düşük (mavi), orta (sarı), yüksek (turuncu) ve çok yüksek (kırmızı) şeklinde kategori ve renklere ayrıldı. Düşük ve orta riskli illerde kısıtlamalar esnetilmesiyle birlikte bu bölgelerin esnafı rahat bir nefes aldı, öğrencileri okullarına kavuştu. Yüksek ve çok yüksek illerde ise esnafa bir rahatlama gelmedi. Önceki kısıtlılık ve kapalılık hali yani olağanüstü uygulamalar aynı şekilde devam ediyor. Normalleşmeden bu illere düşen sadece cumartesi yasağının kalkması, 18 yaş altına ve 65 yaş üstüne günlük dışarı çıkış izninin birer saat artırılması. Olağanüstü hal devam etmesine rağmen bu illerin payına da diğer illerde olduğu gibi normal mesai uygulaması getirildi.

Yukarıda anlatmaya çalıştıklarımı hepimiz dinledik, okuduk ve hepsini biliyoruz. Burada normal mesai üzerinde duracağım. Normalleşme adımları çerçevesinde mesainin, normale dönmesi normal. Düşük ve orta riskli illerin normal mesaiye geçmeleri de normal. Normal olmayan ise yüksek ve çok yüksek riskli illerin de normal mesaiye geçmeleri. Neden derseniz, izninizle izah etmeye çalışayım. Buradaki çelişkiye işaret etmeden önce orta, yüksek ve çok yüksek riskli üç ilin, birbirinden farklı uygulamaya koyduğu mesai saatlerine yer vereceğim: Ankara, 08.30-17.30, 09.00-18.00, 10.00-19.00,

İstanbul, 09.00-12.30, 13.00-17.00,

Konya, 08.30-12.30, 13.30-17.30 mesaisini uygulamaya koydu.

Ankara, orta seviyede riskli il olmasına rağmen bu ilde yürürlüğe konan dört farklı mesai uygulaması, kendi içinde tutarlı. Çünkü bu alternatifli mesai ile Valilik, kamu çalışanlarının işe giderken ve işten dönerken toplu ulaşımda yığılmanın önüne geçmeyi, özel aracıyla işe gidip gelenlerin trafik sıkışıklığını önlemeyi hesaba katmış olmalı.

Yüksek riskli iller arasında olduğu için İstanbul Valiliğinin 08.30 başlangıcını 09.00’a çekmesi, öğle arasını bir saatten yarım saate indirmesi makul ve mantıklı.

Bu üç farklı mesai uygulamasına göre Ankara ve Konya, çalışanlarına 8 saat mesaiyi uygun görürken İstanbul, 7. 30 saat mesai yaptırmayı yeterli gördü.

Bu farklı üç mesaiden bana en makul ve anlaşılabilir geleni İstanbul Valiliğinin tercih ettiği mesai. Valilik, öğle arasını yarım saat yaparak çalışanlarının bir an evvel mesaisini yapıp evinin yolunu tutmasını istediği anlaşılırken diğer iki ilimiz, sanki normal zamandaymışız gibi öğle arasını bir saat yaptı. Bence makul olanı, bu salgın döneminde öğle molasını kısaltmaktır. Çünkü öğle arasına giren çalışanların kahir ekseriyeti, öğle arasını evine gitmeyerek kurumunda geçiriyor. İhtiyaçlarını gidermek için de belirlenen yarım saatlik süre yeterlidir. Ankara, orta riskli iller arasında olduğu için verilen bir saatlik arayı anlayabiliriz. Burada anlaşılır olmayan ise çok yüksek riskli iller arasında olmasına rağmen Konya’nın da öğle arasını bir saat yapması. Valilik, İstanbul gibi eksik mesai değil de tam mesai yaptırmak istiyorsa, pekala öğle arasını yarım saate indirerek mesaiyi 08.30-12.30, 13.00-17.00 şeklinde düzenleyebilirdi. Konya Valiliğinin bu öneriyi dikkate alacağını ümit ediyorum. Çünkü diğer iki ilimize göre Konya, riski çok yüksek bir şehirdir.

Yazıma son verirken mesai ile ilgili bir hususa daha değinmek istiyorum. Daha doğrusu bir çelişkiye dikkat çekeceğim. Devlet memurunun günlük 8 saat mesai yapması doğru olandır. Devlet, şartlara ve olağanüstü durumlara göre çalışma mesai süresini artırabilir de azaltabilir de. Buna kimsenin diyeceği olamaz. Mesai düzenlemesiyle ilgili bana garip gelen, şehirlerimiz düşük-orta-yüksek ve çok yüksek şeklinde sınıflandırılsa da salgın riski hala devam ediyor. Bugün düşük riskli olan bir şehir, bir hafta sonra çok yüksek riskli şehirler arasına girebildiği gibi bunun tersinin olması da mümkündür. Bu salgın riskine rağmen turuncu ve kırmızı şehirlerde de normal mesaiye geçilmesi bana garip geldi. Bu normal mesai düzenlemesiyle ilgili burada şunu sormak isterim. Salgına rağmen normal mesaiye geçebiliyorsak daha önce 10.00-12.30, 13.00-16.00 mesaisini yani günlük 5,5 saatlik bir mesaiyi niçin uyguladık? Salgın riski halen devam ediyorsa normal mesaiye niçin geçtik?

*06.03.2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde