Ana içeriğe atla

O Uzaylı Ben Olmayayım!

İster misiniz uzaya gönderilecek gönüllü ben olayım? Hayal görme demeyin. Niye olmasın. Gönüllülük derseniz, var. Birden fazla talipli olursa iş kur'aya kalırsa şansım yüksek mi yüksek. Çünkü bugüne kadar külfet gerektiren her kur'a bana çıktı. Sakın bu nimet demeyin. Zira benim için uzaya çıkmak bir külfettir. Ne uçak tecrübem var ne de uzay tecrübem. Korku ise had safhada. Şimdiden kalbim küt küt atıyor. Çünkü ayağımı yerden kesen her yolculuktan korkarım. Korkuya rağmen ne diye talipsin derseniz, işin ucunda isim yapmak, meşhur olmak ve bir ilki gerçekleştirmek olunca korku dediğiniz ne ki? Ne de olsa Türkiye'de uzaya giden ilk Türk olacağım. Korkuya değer bence. Bilgi ve genel kültür yarışmalarında "Uzaya çıkan ilk Türk kimdir" sorusuyla beni soracaklar. Böylece öldükten sonra ölümsüz olacağım.

Burada dezavantajım, erkek olmak. Zira sanırım Beyefendinin gönlü kadından yana. Ama siyasette yarın ola hayır ola. Zira 2023'e kadar bu gönle başka gönül de girebilir. "Uzaya gidecek benim gönlümde yatan aslan kardeşim Ramazan" diyebilir. Sonrası mı? Sonrasına Allah kerim. Bir diğer dezavantajım da doğru dürüst eşeğe bile binememiş biri olarak uzay tecrübem yok. Bunu da beni eğitecek düşünsün. Hepsini ben mi düşüneceğim.

Hasılı, uzaya gönderilmem konusunda devletime özellikle memleket için çalışan siyasilere güvenim tamdır. Çünkü onlar hiç kendileri için bir şey yapmazlar. Onlar, "Şunu (yani kardeşim Ramazan'ı) gönderelim ki ahir ömründe bir isteği yerine gelsin", "gönderelim ki ülke hatta dünya kurtulsun. Böylece insanlığa en büyük katkımız olur", "bunu gönderelim ki umutsuz vaka olanlara 'bu da gittiyse biz hayli hayli gideriz' morali olur. Böylece bir ömür boyu umutla yaşarlar". siyaseti güdebilirler.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde