Ana içeriğe atla

Zamanlama Hatası *

Bu ülkede yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu cümle alem bilir. Çünkü 82 Anayasasının ihtiyaçları karşılamadığı herkesin malumu. İrili-ufaklı her partinin parti programlarında bu ihtiyaca vurgu yapılır. Halk da anayasanın değişmesini istiyor. Yani yeni anayasaya ihtiyaç olduğu, mevcut Anayasanın değişmesi gerektiği konusunda toplumun her kesiminde bir konsensüs olmasına  rağmen 39 yıldır her kesimin şikayet ettiği bu darbe anayasası, bir türlü değiştirilemedi. Zaman zaman partiler bir araya gelip bazı maddelerini değiştirse de mevcut Anayasanın özüne ve bütününe dokunulamadı. Hasılı Anayasamız yamalı bohça gibi. Böyle giderse bu Anayasa daha epey yürürlükte olacağa benziyor.  

Yeni bir anayasa ihtiyacına rağmen Anayasa niçin değiştirilemiyor? Çünkü anayasa yapmak ve bir maddesinde değişiklik yapmak çok zordur. Bunun için Meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu gerekiyor. İktidara gelen hiçbir parti Anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip değil. Bu millet, partileri tek başına iktidara taşısa da tek partiye anayasayı değiştirme çoğunluğu vermiyor. İyi ki de vermiyor. Çünkü anayasa yapmak Meclis çoğunluğuna güvenen bir tek partinin yapacağı bir şey değil. Bunun için toplumun tüm katmanlarını sürece dahil etmek, özellikle Mecliste grubu bulunan partilerin anayasa yapma konusunda ortak bir irade ortaya koyması ve masaya oturması gerekiyor. Zaman zaman anayasa yapmak için partiler bir araya gelip birlikte çalışma yolunu denese de partilerin kırmızıçizgileri yüzünden nice anayasa çalışması akim kalmıştır. Halbuki anayasa ihtiyacının olduğu bir ortamda illa benim dediğim olacak şeklinde diretmek tüm değişikliği rafa kaldırır. Bu da maksada hizmet etmez ve bize üzüm yedirmez.

Bu konuyu ele almamın sebebi, biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı'nın birlikte bir anayasa yapalım çağrısıdır. Bu çağrıya muhalefet temkinli yaklaşırken Ayasofya İmamının "Anayasadan laikliğin kaldırılması gerektiğine" dair bir açıklama yapması, bir kesim nezdinde bomba etkisi yaptı. Öyle zannediyorum, bu açıklamadan sonra anayasa yapma isteği başlamadan bitecek. Çünkü muhalefet "Bunların niyeti laikliği kaldırmak" diyecek ve masaya oturmayacak. Maalesef Ayasofya İmamının zamanlaması yanlış olmuştur. Keşke böyle bir açıklama yapmamış olsaydı, daha iyi olacaktı.

Burada "Anayasaya dair her vatandaşın istek ve talepleri olur. Ayasofya İmamı da görüş serdedebilir" diyebilirsiniz. Elbette nasıl bir anayasa istediğine dair her vatandaş gibi Ayasofya İmamı da görüşünü izhar edebilir. Ama bu görüş izharı ne zaman olmalıdır? Mecliste grubu bulunan partiler anayasa yapmak için bir araya gelir, bir anayasa hazırlığına başlar. Mecliste oluşturulan Anayasa Komisyonu, "Nasıl bir anayasa istediğine" dair vatandaştan görüş ister. Herkes gibi İmamımız da görüşünü ortaya koyar. Bu görüş kabul görür veya görmez ve buna kimsenin diyeceği olamaz.

Bir insan özellikle sorumluluk makamında olan kimseler; neyi, ne zaman, nerede, ne şekil açıklayacağını, açıkladığı takdirde ne gibi sonuçları olacağını iyi kestirmesi gerekir. Sonucu düşünülmeden yapılan açıklamalar faydadan ziyade zarar verir. Bir işi başlamadan bitirir.

*19/02/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde