Ana içeriğe atla

Okullar Birilerinin Arka Bahçesi Olmamalı***

Okullar bizim olmazsa olmazımızdır. Okul ihtiyaçlarını karşılamak için devlet, durmadan okul yapıp içini donatıyor. Öğretmen ve personel ihtiyacını giderip okulları eğitim ve öğretime hazır hale getiriyor.

Çocuğu okul çağında olan vatandaş, çocuğunu okula yazdırıyor. Kılık kıyafet, servis vs işini hallediyor. Cebine harçlığını koyup okula gönderiyor. 

Bir maliyet demek olan eğitim ve öğretimden öğrenci, veli, öğretmen, idareci devlet ve vatandaş büyük beklenti içerisinde. Herkesin istediği, başarı getiren bir eğitim ve öğretim ortamının olması. 

Kaç kişinin beklentisi gerçekleşiyor, bilinmez ama bilinen bir şey varsa o kadar imkan sunulmasına rağmen çoğunluğun beklentilerine cevap veremiyor okullarımız. Herkeste bir memnuniyetsizlik hakim. Kimi öğrenci beğenmez kimi de öğretmen. Ama bir iyi yönümüz var: Ne veli ne öğrenci ne yönetici ne öğretmen ne de MEB, üzerine toz kondurur. Herkes sütten çıkmış ak kaşık. Çok azı müstesna çoğunluk kendini sorgulayıp bir özeleştiri bile yapmaz.

Hasılı memnun olmasak da okullarımız açık ve eğitim ve öğretimimiz devam ediyor, hem hafta içi hem de hafta sonu. Hafta içi normal dersler, hafta sonu ise takviye kurslar şeklinde.

Okullardan memnun olan ve olmayanları bir tarafa bırakarak burada okulların bir başka yönüne değinmek istiyorum. Daha doğrusu, okullardan nemalanan ve faydalanan kişi veya kesimlerden bahsedeceğim. Ne alaka demeyin. Eksik olmaz okullardaki durumu kendi lehine çevirmek isteyenlerin sayısı. Öğretmenlerin çoğunu tenzih ederim ama Milli Eğitimde görev yapan bazı öğretmenler vardır ki bir etüt, kurs veya özel okul ile irtibatlı ya da bu kurumların sahibi veya ortağı. Buralarda aynı zamanda derse giriyor. Okul dışında başka kurumlarda çalışabilirler. Zira çalışmalarına bir şey diyemem. Sorun olarak gördüğüm; bu tip öğretmenlerin, okullarda başarılarıyla göz dolduran ve okulların yüz akı olabilecek öğrencileri, çalıştığı özel öğretim kurslarına veya özel okullara kaydırıyor olmasıdır. Etüt veya kurs merkezine kaydırmayı bir yere kadar normal görebiliriz. Özel okula çocuğun kaydırılmasını nasıl izah edebiliriz? İmkanı olan başarılı çocuklar, okullarda görev yapan dershaneci öğretmenler tarafından özel okullara bu şekil kaydırılınca devlet okullarından beklenen başarı gelmiyor ve yeterince derece yapan öğrenci çıkmıyor. Çünkü devlet okulları, başarılı öğrencilerinin çocuğunu özel okullara kaptırıyor. Kurs, etüt veya özel okullara bu şekil öğrenci kazandırılmasına siz ne dersiniz bilmiyorum ama ben doğru bulmuyorum.

Bir diğer konu; bazı öğretmenler devlet okullarında kendi vakıf, dernek, STK, cemaat ve yurtlarına öğrenci kazandırmakla meşgul. Koridorlarda öğrenci avına çıkanlar bile var. Ben bunu da doğru bulmuyorum. Öğretmenin kendisi herhangi bir yapı ile irtibatlı olabilir. Ama cemaat bağını okula taşımaması ve cemaatine eleman kazandırma gibi bir misyon üstlenmemesi lazım diye düşünüyorum. 

Sonuç olarak okullarda devlet adına iş yapan öğretmenlerin birinci önceliği, görev yaptığı okulları başarıya götürmek olmalı. Verebileceği bilgiyi ve ahlaki davranışı okullarda vermeye çalışmalı. Başkası adına iş yapmamalı. Okullar ne bir cemaatin ne de bir dershane veya özel okulun arka bahçesi olmamalı.

***12/03/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde