Ana içeriğe atla

İnsanoğlu Dilinin Altında Gizlidir *

İnsanoğlu anlaşılması zor bir varlıktır. İçi dışını, dışı içini yansıtan insan sayısını ara ki bulasın. Çünkü içi farklı, dışı farklı olabiliyor insanın. Dış görüntüsünün ne kadar içini ifade ettiğini anlamak zaman ister.

Her ne kadar dil kalbin aynasıdır, insan kalbinde taşıdığını diline yansıtır dense de kalbin dile tam yansıması zaman alabiliyor. Çünkü kalpten dile gelinceye kadar süzgeçten geçiriyoruz birçok konuşmamızı.

Kalpten dile gelene dek kullandığımız bu süzgeci, normal ve moralimizin yerinde olduğu zamanlarda devreye sokarız. Ağzımızdan bal damlar bu zamanlar. Bizden iyi kimse olmaz. Herkese gülücükler dağıtır, olabildiğince nazik ve kibar oluruz. Bu yüzümüz ne zamana kadar devam eder? Kızıp sinirlendiğimiz, birine veya birilerine had bildirmeye kalktığımız, savunmaya veya saldırıya geçtiğimiz, gerildiğimiz, duygusallaştığımız ve alınganlaştığımız zaman bu sihir bozulur, gerçek yüzümüz ortaya çıkar. Çünkü normal zamanlarda kalpten dile kullandığımız süzgeç, böylesi durumlarda devre dışı kalır. Bu, aklın devre dışı kalması demektir. Bu psikolojide iken öfkemizi yönetemez isek dengemiz bozulur ve ağzımızı bozarız. İçimizde gizlediğimiz ne varsa boşaltırız artık. Muhatabımızı kırar dökeriz. Bir nevi sinir krizine tutulduğumuz bu durumumuza muhataplarımız şaşırır. Biz onu böyle bilmezdik der.

Şimdi soralım: Hangi yüz bizim gerçek kişiliğimizdir? Çünkü iki kişilik söz konusu burada. Normal zamanlarda üslubuna dikkat eden biri miyiz yoksa gerildiğimiz zaman ortaya çıkan yüzümüz mü bizim gerçek kişiliğimiz? İkisi de biz olduğuna göre çift belki de çok yüzlü bir kişilik taşıyoruz. Bu durumda insan bulunduğu veya içine düştüğü pozisyona göre konuşlanmaktadır ve dilinin altında gizlidir. Konuştuğu zaman nasıl biri olduğunu ele verir.

Burada sorgulanması gereken bazıları tali bir kişiliğimiz olsa da bizim esas kişiliğimiz zor zamanlarda sergilediğimiz yönümüz ve tavrımızdır. Gerçek yüzümüz budur. Zora gelmeyen bir yüzdür bu. Bu da bir sınavdır. Kaçımız yüzünün akıyla bu sınavı geçer...

*14/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde