Ana içeriğe atla

FETÖ Sınavında Biz (2) ***


*TSK'da subay olmak isteyenlerin sülalesini didik didik inceleyen, okuduğu okul ve gittiği dershaneleri araştıran zamanın TSK'sı suçludur. "İrticayla mücadele ediyorum, laikliğin ve Atatürkçülüğün bekçisiyim, ülkenin esas sahibiyim. Orduya mürteciler, laiklik ve Atatürk düşmanları giremez" düşüncesiyle, esas görevi ülkeyi dışa karşı korumak olduğu halde vatandaşın değerleriyle mücadele etmeyi birinci tehdit gören dönemin askeri erkânı, orduyu FETÖ militanlarıyla doldurmuştur. Ordu, başörtüsü ve sakal ile uğraşırken burnunun ucuna kadar sokulan esas düşmanı görmemiş ya da görememiştir. Düşman, TSK'nın içinde yuvarlanırken asker, cumhurbaşkanı seçimine müdahil olmuş, e-muhtıra yayımlamış, 28 Şubat Post modern darbesini yapmış; Ay Işığı, Sarıkız gibi darbe planlarıyla uğraşmıştır. YAŞ kararlarıyla orduda tespit ettikleri ne kadar mürteci varsa askeriye ile ilişiğini kesmiştir. Disiplinsizlik adı altında ordu ile ilişiği kesilenler içinde bir tane FETÖ'cü subay yok dense yanlış olmaz. Bu dönemde görev yapan hükümet, askeri vesayeti yok etmek için denize düşen yılana sarılır misali bu yapı ile işbirliği yapmak zorunda kalmıştır. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla ordudan ilişiği kesilen kurmayların yerine, alttan gelen FETÖ’cüler bir güzel yerleşmiş veya yerleştirilmiştir.
*İrtica ile topyekûn mücadele adı altında ağırlı olarak dindar ve mütedeyyin insanların çocuklarının okuduğu İHL’lerin kapısına kilit vurmayı hedefleyen ve ucube katsayı kuralını getiren ÖSYM, bu okullardan kaçan çocukları FETÖ’nün kucağına itmiştir ve suçludur. Üniversite hedefi olan başarılı çocuklar, bu yapının ya evlerine ya dershanelerine ya da okullarına sığınmıştır.
*Basın ve medya sektörü, yapıyla iyi geçinme yolunu seçerek gerçekleri yazmamış ve söylememiştir. Doğruyu söyleyenlerin sözleri cılız kalmıştır.
*17-25’e kadar muhalefetin; devlette Fethullahçı yapılanma var, sözlerine inanmayan AK Parti, 17-25’den sonra yapı ile mücadele yolunu seçerken “Bizim yapamadığımızı bunlar yapıyor” diyerek yapıya CHP ve laik kesimin birçoğu sahip çıktı. Yapının servis ettiği tapeleri CHP, Meclis grubunda canlı yayınla tüm Türkiye’ye dinleterek yapıya meşruiyet kazandırmaya çalıştı. FETÖ’ye destek verme konusunda CHP de AK Parti kadar suçludur.
*”Dini düşüncesinin geneline katılmıyorum ama namaz kılıyorlar, sigaraya karşılar ve eğitim işini iyi yapıyorlar” diyerek çocuklarını yapının okul/dershane ve evlerine teslim eden dindar ve mütedeyyin anne ve babaların kahir ekseriyeti suçludur. Yapının derviş görünümüne aldanmışlardır. Bu süreçte abi ve abla aramayan insanımızın sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi dense yeridir.
*Himmet adı altında toplanan paralarla örgütün finans ihtiyacını karşıladığı gibi devasa bir güç olmasına imkân sağlayan ticaret ve iş dünyası suçludur.
*Örgütün tüm il ve ilçelerde yaptığı okullara arsa tahsisi yaparak kamu arazilerini örgüte peşkeş çeken yerel yönetim ve üst yöneticiler suçludur.
*Örgütün evlerinde kalarak, okul ve dershanelerine giderek yaptıklarından dolayı örgütü sorgulamayan ve aklını kiraya veren çocuk ve gençler suçludur. (Belki de bu sürecin en masumları)
*17/25 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016 tarihine kadar örgütü tanıyamayan, istihbarat edinemeyen ve halkını doğru bilgilendirmeyen devletin her türlü imkanından yararlanan ülke yönetenleri suçludur.
*Örgüt, ayağına basıncaya kadar örgütün yaptıklarından memnun bir görüntü sergileyen, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek sesini çıkarmayan her kim varsa suçludur.

Geçmişten günümüze örgüte kimlerin, hangi zihniyetin destek olduğunu kısaca özetlemeye çalıştım. Rahmetli Erbakan vb hariç, iktidar olsun veya olmasın her siyasi parti az veya çok bu yapıya destek olmuştur dense yanlış olmaz. O yüzden eğri oturup doğru konuşalım. FETÖ ile ilgili bir doğruluk sınavı yapılsa, her kesim bir öz eleştiri yapsa, kahir ekseriyetimiz sınıfta kalır. Bence birbirimizi suçlamayı bırakalım, siyasi ikballerimiz uğruna FETÖ’yü malzeme olarak kullanmaktan vazgeçelim. Zaten bu tür suçlamalarla FETÖ’nün siyasi ayağı falan çıkmaz. Çünkü büyük çoğunluk, özellikle siyasilerimiz bu konuda çok masum değildir. Yok, illaki siyasi ayağı denirse “Bu FETÖ, devletin her kademesinde ve özel sektörün her alanında kadrolaşmış, her yere ayağını basmış, nedense siyasete ayak basmayı unutmuş. Bu kadar kusur, kadı kızında da olur” deyip işin içinden sıyrılalım, kanmaya ve kandırılmaya devam edelim ya da bu örgüte taş atacaksak buyurun ilk taşı en temizimiz atsın.

***25/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde