FETÖ
konusunda bu örgütün kökünü kurutmak için bir taraftan mücadele ederken diğer
taraftan, tarafların birbirini suçlaması devam ediyor. Örgütün tabanında
tavizsiz bir mücadele sürerken siyasilerin birbirini karşılıklı suçlamaları
havada uçuşuyor. Sonuç havada kalıyor. Çünkü kayıkçı kavgası gibi tartışanlar
bir zarar görmüyor. Her birine göre yekdiğeri ya FETÖ'cü ya da onları koruyor.
Ülkemizde
17/25'den bu yana önce Paralel Devlet Yapılanması, sonraları Fethullahçı Terör
Örgütü denen örgütün, devletin her kademesinde örgütlendiği herkesin malumu.
Devletin kılcal damarlarına girdiği söylenen bu örgütün "Siyasi ayağı yok
mu" sorusu hep sorulur. Araştırılsın diye Meclise getirilir. Nasıl bir
ayaksa ortaya çıkmaz. Çünkü araştırma isteği reddedilir. Niçin reddedilir? Ya
yoktur; Meclisi uğraştırmaya değmez ya da vardır ama gizlenmesi gerekir.
Hangisidir bilinmez. Ben FETÖ'nün siyasi ayağı vardır veya yoktur iddiasında
bulunacak değilim. Burada şunu söyleyebilirim: FETÖ konusunda kayıkçı kavgası
yapanların çok masum olmadığıdır. FETÖ'ye ilk taşı, içimizdeki en masum
olanımız atsın dense öyle zannediyorum, FETÖ'ye taş atacak kimseyi bulamayız.
FETÖ'cü olduğumuz belli olmasın diye taş atarsak, orasını bilmem. Anlatmak
istediğim FETÖ konusunda kahir ekseriyetimiz sınıfta kalmıştır. Çünkü işin
başından sonuna kadar isteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilmeyerek
FETÖ’ye destek olunmuştur.
*80
öncesinde fikri, zikri farklı olmasına rağmen örgüt elebaşına, cami kürsülerini
teslim ederek tanınmasına ve taraftar kazanmasına zemin hazırlayan Diyanet
suçludur.
*"Komünistler
geliyor, onlarla mücadele etmek lazım" diyerek insanları komünizm
tehlikesine karşı korkutarak insanları kapitalizmin kucağına iten zihniyet
suçludur.
*İhtilal
yaparak terör örgütünün devlete sızmasına ve örgütün orduya kendi militanlarını
yerleştirmesine zemin hazırlayan 80 ihtilalının kudretli konsey üyeleri
suçludur.
*Örgütün
polis teşkilatında yuvalanmasının önünü açan ve yurtdışında okullar açmasına
destek vermek suretiyle örgütün kendisini tanıtmasında büyük bir rol üstlenen Özal
hükümetleri suçludur.
*1990-2001
yılları arasında örgütün; basın-medya ve TV sektörüne girdiği, dershane ve özel
okullar açıp geliştirdiği, iktisaden geliştiği ve holdingleştiği, siyasilerle
ilişkileri sıcak tuttuğu ve her kesimle iletişim halinde olduğu yıllardır. Bu
dönemde de örgüt; mülkiye, harbiye, adliye, üniversite ve bürokraside rahatça kadrolaşmaya
devam etti. Hatta 99 yıllarına gelindiğinde polis teşkilatında tepeden tırnağa
kadrolaşmasını bitirdi. Bu yıllar arasında hiçbir engel ile karşılaşmadan,
hatta destek görerek yoluna devam eden örgüt, koalisyon hükümetlerinde
hükümetin büyük ortağı olarak görev yapan Çiller, Yılmaz, Ecevit hükümetleri
zamanında yoluna doludizgin devam etmiştir. Hatta iltifat görmüş ve korunmuştur.
Bu dönemler arasında görev yapan hükümetler suçludur.
*2002
ila 2013 yılları arasında, önceki yıllarda devletin her kademesinde kadrolaşan
örgüt elemanlarının, üst yöneticiliklere geldiği/getirildiği yıllardır.
Devletin tüm kurumlarında örgütün sözü geçmeye başlamıştır. Bu dönemde ulaştığı
güçten dolayı örgüt şımarmış ve kibirlenmiştir. Hükümetten tam destek gören
örgüt, bu dönemde yargı ve polis eliyle operasyon üzerine operasyon yapmıştır.
Kendilerine dokunanın yandığı yıllardır bu yıllar. Örgütün bu derece
şımarmasında ve operasyonel bir güce kavuşmasında dönemin AK Parti
hükümetlerinin payı büyüktür ve suçludur. (Bu konuya devam edelim)
***23/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
***23/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder