“Bir
insanın kalitesi, neye güldüğünden belli olur” derler veya insanoğlu, dilinin
altında gizlidir; konuşunca kendini ele verir, denir. Bu demektir ki kişinin
gülmesi veya konuşması kendini açık eder. Ya kurumlar? Kurumlarımızı
değerlendirirken aynı yöntemi uygulayabiliriz. Mesela çözmek için uğraştığımız,
uğruna dünya para harcadığımız, hemen hemen dünyanın her türlü sistemini
denediğimiz ama bir türlü becerip hale yola koyamadığımız maarif meselemizi ele
alalım. Milli eğitimimizin durumunu öğrenmek için MEB'in ne ile uğraştığını,
daha doğrusu ne ile oyalandığını ya da neye önem verdiğini öğrenmek istiyorsak
neye öncelik verdiğine bir göz atmakta fayda var.
Etliye
sütlüye dokunmadan, fincancı katırlarını ürkütmeden, ne şiş yansın ne de kebap
diyerek herkesi memnun edecek şekilde bir eğitim ve öğretim planlayan MEB'in
önceliği, eğitim ve öğretimden ziyade seminerlerdir. O kadar seminer yapıyor,
kurs düzenliyor, çalışanlarını merkezi ve mahalli hizmet içi eğitime alıyor ki
şaşar kalırsınız. İstatistik oranlarını bilmiyorum ama herhalde diğer
bakanlıklara göre en fazla hizmet içi eğitim faaliyeti yapan bakanlıktır.
Eskiden isteğe bağlı yapardı bu işi. Şimdilerde "Sayın X kişi, falan
tarihteki şu numaralı hizmet içi eğitim faaliyet seminerine kursiyer
olarak görevlendirildiniz" mesajıyla kendisi belirliyor. Yani dayatıyor.
Düzenlediği bu seminerlere de herkesi almıyor. Önce yapacağı seminere karar
veriyor, ardından semineri verecek eğitim görevlisini belirliyor, sonra eğitim
merkezini ayarlıyor, en son kursiyer kalıyor. Kursiyer bulmakta zorlanmıyor.
Müşterileri belli: İkili öğretim yapan okulların öğretmenleri. Sabah eğitim
yapanları öğleden sonra, öğle ders görenleri ise sabah kurs veya seminere
alıyor. Normal öğretim yapan öğretmenlere pek dokunmuyor. Nasılsa bina
ihtiyacını gideremediği için ikili öğretim yapmak zorunda olan elinde yeteri
kadar öğretmen var. Zaten bu öğretmenler yarım gün çalışıyor, diğer yarım günde
yatıyor. Öğretmen kısmını boş durdurmaya gelmez. Hem onlara iş bulup
çalıştırmalı hem daha önce seminerini alıp formatör belgesini alan eğitim
görevlisine iş ayarlamalı hem de çalışanlarına ne kadar kurs/seminer verdiği
istatistiklere girmeli. Böylece eğitim ve öğretimi aksatmadan öğretmenlerini de
eğitip donatmış oluyor. Öğretmenin hastası varmış, çocuğuna bakacak kimsesi
yokmuş, hastanede randevusu varmış, gündüz gözüyle bir işini
halledecekmiş...önemli değil MEB için. Seminer veren eğitim görevlisi yeterli
mi, seminer/kurs verimli mi problem değil. Varsa yoksa seminer ve kurs. Oldu
olacak...adını da Milli Eğitim Bakanlığı yerine Milli Seminer Bakanlığı koysa
aslında çok iyi olur. O zaman kimse seminer ve kursları garipsemez.
Haydi
bu anlattıklarımı, o kadar da değil deyip abartılı buldunuz. Eğitim ve
öğretimin başında ve sonunda düzenlediği mesleki çalışmalara ne demeli? Yeni iş
takvimine göre 18-22 Kasım 2019'da öğretmenlerin yapacağı seminer çalışma
programını ve içeriğini yayımlamış oldu. Sosyal medyada ve sanal alemde
"Bakanlık seminer programını yayımladı" paylaşımları eksik değil. Hem
de özene bezene hazırlanmış ve bir aydan fazla bir zaman olmasına rağmen
piyasaya sürmüş. İşte plan, program, düzen ve tertip diye buna derim ben. Bu
durum Bakanlığın seminer dönemini ve programını çok önemsediğini
göstermektedir. Keşke Bakanlık mesleki çalışmalara ve hizmet içi eğitim
faaliyetlerine verdiği önemin onda birini eğitim ve öğretime de vermiş olsaydı…
Şayet eğitim ve öğretime önem veriyor diyorsanız kurs/seminer ve mesleki
çalışmalar kadar değil diyebilirim.
Bakanlığın
seminer ve kurs sevdası bu kadarla sınırlı değil. Sakın ola ders dışı bu tür
faaliyetler, öğretmeni dersten alıkoymuyorsa olabilir demeyin. Bakanlık hızını
alamıyor, öğretmeni dersinden de alıyor. Bir branşa ait tüm öğretmenleri ders
saatlerinde okullarından ederek dersleri boş geçmesi uğruna ayda bir seminere
alıyor. Gören de bunlar önemli bir iş yapıyorlar sanır. Halbuki bir öğretmenin
dersinden öncelikli ne olabilir ki? Dedik ya MEB bu. Pardon Milli Seminer
Bakanlığı.
***26/10/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
***26/10/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder