Ana içeriğe atla

Nerede Kaldı O Eski Karneler?

Eskiden karnelerin bir anlamı, daha doğrusu aile ve öğrencilerde bir karne günü heyecanı vardı. Şimdilerde o karnelerin bir heyecanı kalmadı. Sadece âdet yerini bulsun türünden karne veriliyor ve karne alınıyor. 

Neden böyle? Çünkü e-okul çıktı, karnelerin gizemi ortadan kalktı. Zaten her şeyde böyle değil mi? Hangi şeyin gizemi kalkmışsa o şeyin bir anlamı kalmadı.

Eskiden öğrenci, karne heyecanı yaşardı. Şu dersten acaba kaç aldım? Acaba öğretmen sözlüme ne verdi? Notlarımın toplamı teşekkür ya da takdir almaya yeter mi? Karneme zayıf düşer mi? Zayıf düşerse evde ailem ne der? Babamın elinden çekeceğim. Of! Ne yapmalıyım?" beklentisi içerisine girerdi.  Özellikle onluk not sisteminin uygulandığı ve karnelerin el ile  yazıldığı yıllarda notları zayıf olan bazı öğrenciler, rakamlar üzerinde oynama yapardı. Mesela 3'leri 8'e, 1'leri 10'a dönüştürürdü. Bazı okul idareleri bunun önüne geçmek için notların yazıldığı rakamların üzerini şeffaf izole bant ile yapıştırırdı ve öğrencilere verilen bu karneler veliye imzalatıldıktan sonra birinci dönem tekrar toplanırdı. 

Karnesi kırık olarak evinin yolunu tutan bazı çocuklar, bazı babalar tarafından şiddete maruz kalırdı. Bundan dolayıdır ki bugün böyle bir durum kalmamasına rağmen eğitimciler, karne günü verdikleri mesajlarda "Zayıfı yüzünden çocuğunuzu üzmeyin" açıklaması yaparlar hala. 

Günümüzde ne el ile karne yazma kaldı ne karnede notlarla oynanır oldu ne de verilen karneler geri toplanır oldu. Veli ve öğrenci karneyi görmeden hangi dersten hangi puan alınmış, öğretmen performans ve proje ödevinden kaç vermiş hepsini an be an e-okul'dan takip ediyor. Teşekkür ve takdir alıp almayacağını biliyor. Teşekkür veya takdir almaya biraz eksiği olan öğrenci, öğretmenleri dolaşarak eksiğini kapatıyor. Hoş öğrenci gelmeden okul idaresi ve öğretmenler bu eksikliği gideriyor. Hasılı veli ve öğrenci karneyi alınca şok geçirmiyor. Karne gününe kadar varsa zayıflar aile ve çocuk tarafından özümseniyor. 

Bu konuda değinmek istediğim bir diğer husus, zayıfı olan öğrenciyi ara ki bulasın. Zayıf almak için öğrencinin çok uğraşması gerekiyor. Öğrencilerin çoğu takdir, pek az kısmı teşekkür alıyor. Zayıfı olan veya ödül belgesi almayan öğrenci, bir elin parmaklarını geçmez. Böylesi durum öğretmenden mi, yoks öğrenciden mi kaynaklanıyor? Öğretmenler mi bol not veriyor yoksa öğrenciler eskiye oranla daha mı başarılı? Takdir kamuoyunun. Ama burada size bir kopya vereyim. Öğretmenlerin verdiği notlar maalesef hormonlu. Haberiniz olsun...

Hasılı karnelerin eski heyecanı ve gizemi yok. Sadece âdet yerini buluyor, eski bir gelenek devam ettiriliyor. Eski verilen veya alınan not veya puanlar, alınan karneler ve alınan teşekkür ve takdir belgeleri takdire şayan; gizemi ve heyecanlı bir bekleyişi içerisinde barındırıyordu. Sahi nerede kaldı o eski karneler!

Yorumlar

  1. O eski karnelef baksana öğrencileri yalana sahteliğe itiyormuş. Şimdiki notlar her ne kadar hormonlu da olsa en azından şeffaflık ve dürüstlük var. Sonra öğretmenler açısından zahmet yok. O eski karnelere özlemini görüyorum. Belki öğrenci açısından heyecan vardı ama bazen de eksi yönde öğretmen sözlü ile notunu düşürmüş olduğunu görür hayal kırıklığına uğrardı. Öğretmen olarak ben hiç bir zaman yazılı notunun altında hiçbir zaman not vermedim fakat verenler vardı. Şimdi hiçbir öğretmende bunu göremiyorum. Bu da öğrenci açısın güzel bir durum. Öğretmen açısından ya yanlış yazarsam korkusu vardı. Özellikle not fişlerini yazarken neydi o günler be. 9 defa not fişini değiştirdiğimi bilirim. Şimdi karne senin de dediğin gibi sadece bir formaliteden ibarettir. Aslında karne işinin hepten kaldırılması lazım. E okuldan her şey görüldüğüne göre karne tamamen formalite ve angarya. Kaldırılması lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen katılıyorum az değiştirmedik not fişlerini. Anamız ağlardı. Ben de aynı şekilde yazılısından düşük vermedim. Son yıllarda da performanslar yüzden aşağıya inmedi. Yazılı da kendini görsün diyorum, müsamahayı sonuna kadar kullanıyorum istisnasız. Karneler kalkmalı. Günümüzde kolaylık ama not defteri olmadığı için sözlülerle durmadan oynanıyor. Bu da hormonlu notu artırıyor, veli ve öğrenci gerçek durumunu öğrenemeden bir üst sınıfa geçiyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde