Ana içeriğe atla

Sağlık Olsun!

Üç yıl öncesinde tanıdım kendisini. Büyükle büyük, küçükle küçük olmasını bilen, herkese değer verdiği gibi mukabilinde değer gören biri. Görevine bağlı, vazifesini layıkıyla yapar, işten kaçmaz. Emekliliğim geldi nasılsa, işin ucundan öylesine tutayım demez. Herkesin işi ve derdiyle dertlenir.

Çok zengin olmamasına rağmen yedirmeyi ve ikramı seven, cebi ve gönlü zengin, cömert ve sehavet ehli olmada üstüne yoktur. Eşini-dostunu, beraber yiyip beraber içtiklerini, birlikte oturup kalktıklarını satmaz, vefanın en güzel örneklerini bünyesinde barındırır. Uyumlu fakat koyun gibi çekilmeye gelmez. İyinin, doğrunun ve güzelin yanında yer alır. Gelene ağam, gidene paşam diyen biri değil. Güçlünün değil, mağdur ve zayıfın yanında yer tutar. Sonu ne olur, ucu bana dokunur demez, haklının yanında durur.

Hiç derdi yok mu bunun? Olmaz olur mu? Allah onu evladıyla imtihan etmiş, evlat acısı görmüş; ondan geldik, ona gideceğiz" ayetini düstur edinerek acısını içine gömmüş bir babadır aynı zamanda. İçimize dışarıdan gelmiş, Konya'yı mesken edinmiş, eşinin ailesini ata bilmiş, saygıda kusur etmemiş, aynı zamanda doğup büyüdüğü yer ile bağını koparmamış, sılayı rahmin en güzel örneklerini uygulayarak yerine getirmede yine üstüne yoktur.

Kendi kişiliğinden ve kimliğinden ödün vermeden haklıya haklı, haksıza haksız diyebilecek kadar bir erdem sahibi olan bu kişi her kesimin insanıyla dialog içerisindedir. Çünkü iletişime, selam sabaha önem veren biridir. Selam verir, selam alır. Bulunduğu yere pozitif enerji verir. Uyumludur fakat uysal koyun değildir. Zira çekmeye gelmez boynu. Prensipleriyle çelişen bir durum gördü mü aslan kesilir, en ön safta yer tutar. Kimsenin kuyusunu kazmaz, herkes hakkında olumlu kanaate sahiptir.

Yıllardır aynı okulda çalışan zümresinin efsane başkanı olan bu kişi hiç istemediği halde çalıştığı ve memnun olduğu kurumdan ayrılıyor şimdi. Kırgın ayrılıyor hem de. Çünkü değer verdiklerinin selamı sabahı kesmesine asla tahammülü yoktur. Bu durumu kaldıramamıştır. Çünkü bir hiç uğruna Allah'ın selamı esirgenmiştir kendisinden. Dur, kal, yapma dememize pabuç bırakmadı. Kubbede hoş bir seda bırakarak ayrılıyor aramızdan; başı dimdik, vakur bir şekilde... Ne diyelim? Sağlık olsun... Değer görenlerden eylesin... Hakkım varsa helal olsun, hakkı varsa -ki vardır- helal etsin...

Not: Kalsaydı hiç üzmeyecektim onu.




Yorumlar

  1. Helâl olsun Sayın Hocam. Rabbim hatırınızı dâim eylesin.

    YanıtlaSil
  2. Rabbim her daim karşımıza onun gibileri çıkarsın. Allah yar ve yardımcısı olsun inşallah. Gittiği ve çalışacağı yerlerde de kendisine muvaffakiyetler dileriz. İyilikle anılmak arkada hoş seda bırakabilmek ne kadar güzel. Gıbta ettim doğrusu keşke bizler de onun gibi geride hoş seda bırakabilsek.

    YanıtlaSil
  3. İnşallah öyle oluruz Hocam. Sizin öyle olduğunuzdan eminim. Önemli olan da bu zaten.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde