Ana içeriğe atla

Öğretmenler Ne İş Yapıyor ki Diyenlere Gelsin!

Çoğu zaman toplumda bazı kişilerden "Bu öğretmenler ne yapıyor ki...fedakarlık yok bir defa...son hafta zaten ders işlemiyorlar...nerede o eski öğretmenler...şimdikilerin işleri-güçleri para..." şeklinde serzenişlerini duyarız. Gerçekten denildiği gibi mi öğretmenler ya da her öğretmen aynı mı? Sözü fazla uzatmadan biri Türkçeci, diğeri Matematikçi olan iki öğretmenin karne haftası, ders boşluğunda neler yaptığını, gördüklerime dayanarak size anlatmak isterim. 

Üzerinde "Yeşermek isteyen bir kalemin var" sloganı yazılı ve kalem logosu olan, yan tarafta gördüğünüz özenle hazırlanmış; içinde öğrencinin kullanacağı bir kurşun kalem var. Ucu açılmış kalemin açılmamış öbür ucunda toprakla buluşturulmayı bekleyen bir fidan tohumu var. Öğrenci kalemi kullandıktan sonra tohumu toprağa ekecek ve bu tohum sulana sulana ağaç olacak. Rulo haline getirilmiş bu kalemin yanında, altına öğretmenin ismi açılmış, öğrencisine hitaben yazılmış bir not göze çarpıyor. Bu sözü de buraya almak isterim:


"Dünyaya gelen her çocuk 
Filizlenen bir candır...
Adının değdiği her yer çiçek açsın.
Başarı ve tüm güzellikler seninle olsun..."
Notun altında Sevgi Öğretmen'den Öğrencilerine" yazılmış. Diğer kalemde de "Güldeniz Öğretmen'den Öğrencilerine" yazılı. Notun en altında da bir uğur böceği resmi var.

"Eee ne olacak bunlar" dediğinizi duyar gibiyim. Az sabredin. Sizin ve benim sabrımdan fazlasını bu iki öğretmen fazlasıyla gösterdi. Aldılar önlerine öğrencilerinin karnelerini. Önce her bir karnenin üzerine teşekkür ve takdir belgelerini tek tek zımbaladılar. Ardından yanlarında getirdikleri şeffaf naylon poşetlerin içerisine karneleri birer birer yerleştirdiler. Her bir poşetin içerisine yanda resimde görüldüğü gibi "Yeşeren Kalem"den birer tane koydular. Her ikisi de mevcudu 43 olan sınıfın her bir öğrencisinin karnesini bu şekil özene bezene hazırladı. Bu işi yaparken ne ofladılar ne de pufladılar. Severek yaptılar bu işi. Bitirdikleri zaman sevinçlerine diyecek yoktu, görülmeye değerdi.

Şimdi sorarım size... Nerede "Bu öğretmenler ne yapıyor ki..." diyenler? Sahi neredesiniz? Öğretmenlerin bu yaptığını ne var bunda deyip basite almayın. Burada özen ve itina var, bir plan ve hazırlık var,  bir emek var, bir fedakarlık var. Her şeyden önce sevgi var: Bu kalemlerden daha önce öğrenci adedince sipariş vermişler. Her bir kaleme 2,5'den ödeme yapmışlar ve kargo bedelini ödemişler. Yani anlayacağınız karne ve ödül belgesi dışında yaptıkları az veya çok her masraf ceplerinden. Masrafı ne öğrencinin ne de okul idaresinin sırtına yüklemişler. Tüm bu işleri yaparken pekala iki öğrenci çağırıp yaptırabilirlerdi. Üstelik şu öğrenci hak etti, bu hak etmedi hesabı yapmadan ve öğrenciler arasında bir ayrım yapmadan tüm öğrencilerini sevindirdiler. 

Bitti mi? Nerde... O öğretmenlerden birini, yanında iki öğrenciyle birlikte karne dağıtımı öncesi marketten gelirken gördüm:  Öğrenciler bir koli içerisine öğrenci adedinde alınmış dondurma taşıyordu. İkramı da es geçmemiş gördüğünüz gibi... Öğrencilerine hizmette sınır yok. Birinci dönem yine bu öğretmen karne günü öğrencilerine çiğ köfte ikram etmişti.

Ne dersiniz bu duruma? Ben kendi adıma helal olsun derim ancak. Öğrencileri olup hediyeyi kapmayı ve bu sıcakta o güzelim dondurmadan yemeyi isterdim. Öğrenciler bu öğretmenler elinde çok şanslı. Takdir sizin... 

Şimdi gelelim, bu öğretmenler ne yapıyor diyenlere... Alın size iki öğretmenden güzel bir örnek. Peki öğretmeni eleştiren siz ne yapıyorsunuz bu arada? Eleştiri zamanı değil, iş zamanı. Çünkü laf ile peynir gemisi yürümüyor. Bu öğretmenler işlerinin üzerinde kendi canından sevgisini veriyor, yüreğini ortaya koyuyor, ellerini de ceplerine atıyorlar. Bana bu arada sen ne yaptın, dediğinizi duyar gibiyim. Gördüğünüz gibi benim payıma da onların yaptığı "Eğitimde güzel örneklere" şahitlik etmek ve bunu size aktarmak düştü. Bu yazıyı cep telefonu marifetiyle yazarken elim yoruldu en azından. Umarım becerebilmişimdir. Bir daha da öğretmenleri eleştirmek için ağzınıza alırken bir kere daha düşünün derim. Herkes kendine baksın ve kendi işini en iyi şekilde yapsın.

Emeklerinize sağlık öğretmenlerim! İnşallah bir karşılık beklemeden severek yaptığınız bu güzel davranışınızın karşılığını hem bu dünyada hem de ahirette alırsınız. 






Yorumlar

  1. Senin de ağzına, yüreğine ve ellerine sağlık Ramazan hocam. Allah hepinizden ve tüm öğretmenlerden razı olsun. Ağzı olan konuşuyor. Tabi öğretmenlerin yaptığı fedakarlığı bilen gören yok. Ama bir gören var o da Allah. Allah bilsin yeter. Başkaları konuşuyor da boş konuşuyor. Varsın onlar takdir etmrsin. Biz öğretmenler olarak kendi kendimize veya Allah bizr yeter. O mevzu bahis öğretmenlerden de Allah özellikle razı olsun. İnşallah emeklerimizin karşılığı bir gün döner. Sahsımıza olmasa da vatana millete faydalı bir şekilde döner. O ekilen fidanlar elbet bir gün yeşerecektir.

    YanıtlaSil
  2. İnşallah hocam. Allah sayılarını artırsın bu şekil idealist öğretmenlerin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde