Ana içeriğe atla

TRT1'in Dizi Furyası *


Haber kanallarının dışında diğer televizyonların genelde her akşam bir dizisi, her dizinin de bir izleyici kitlesi var. 21.00 ile 00.00 arası seyirciyi ekranlara kilitliyor. Bazı diziler yeterince seyirci çekemediği için TV'nin sahipleri tarafından yayından kaldırılıyor. Bunun bir istisnası TRT1 kanalıdır.

TRT1'de yayımlanan dizinin haddi hesabı yok. Bileniniz var mı TRT1'deki dizi sayısını? Belki de TRT Genel Müdürü de bilmiyordur. Çünkü sayısı üç-beş falan değil. Haftanın yedi akşamı TRT dizileri evlerimize misafir oluyor. Dizinin biri bitiyor, diğeri başlıyor. Dizi o kadar çok ki haftanın akşamları yeterli gelmiyor olmalı ki bazı dizileri TRT1, gündüz kuşağında yayımlıyor. Dikkatinizi çekerim, gündüz kuşağında yayıma giren bu diziler, akşam yayımlanmış dizilerin tekrarı değil, yeni dizidir. Özel kanallar maliyet hesabı yaparak bazı dizileri yayından kaldırırken TRT1'deki bu dizilerin bolluğunun hikmeti nedir, bunun nedenini anlayabileniniz var mı? Her kanalın maddi sıkıntı çektiği günümüzde TRT1'in para sıkıntısı yok mu?  Yoksa çektirdiği dizilerden kar mı ediyor? Kar ediyorsa problem yok. Eğer zarar ediyorsa TRT1, bu kadar diziye rağmen nasıl ayakta duruyor? Sahi nereden geliyor bu değirmenin suyu?  Devlet durmadan para mı aktarıyor bu KİT'e?

Ben de laf olsun diye soru soruyorum. Bu değirmenin suyunun nereden geldiği belli değil mi? Hepimizin sürekli kullanmak zorunda olduğu elektriğimiz var. Her ay ödediğimiz elektrik tüketim bedelinin % 2'i TRT'ye katkı bedeli olarak aktarılmakta. Kanunen böyle. İster diziyi izle, ister izleme, ister televizyonun olmasın. Her ay ödemekle yükümlü olduğumuz elektrik faturasından TRT'ye destek veriyoruz. Bu kadar hazır ve peşin parayı gören TRT, niye dizi çekmesin. Nasılsa masraflar vatandaştan. Her kanal batsa bile TRT'nin elinde altın yumurtlayan bu vatandaş olduğu müddetçe TRT, ayakta durmaya ve dizi üzerine dizi çekip yayımlamaya devam eder. İsterse hiç reklam almasın. Vatandaştan gelen para yeter de artar bile. Gerçi ben böyle diyorum ama TRT'ye aktarılan elektrik bedelinin TRT'nin dişinin kovuğunu bile doldurduğunu sanmıyorum. O kadar dizi çekimine bu katkı payı falan yeterli gelmez. Öyle zannediyorum bütçeden de para aktarılıyordur. Çünkü dizi demek yüksek maliyet demektir.

TRT'ye aktarılan tüketim bedeli zaman zaman kamuoyunda dile getirilse de kanun yapıcı bu eleştirilerin üzerine yatıyor, kulak ardı ediyor. Niye üzerine yatmasın ki sürekli gelir getiren altın yumurtlayan tavuğu kim keser? 

Dizilerin bizi oyaladığını ve mayıştığımızı saymıyorum bile...

*25/03/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde