Ana içeriğe atla

"Ama Fahri Girmiş Olurum!"

Öğretmen ve idarecilerin maaş karşılığı girmekle yükümlü olduğu dersler Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenir. Eski Kararda okul müdürü, müdür başyardımcısı ve diğer yardımcılar maaş karşılığı olarak 6 saate kadar girer mevzuatına yer verilmişti. Bu mevzuata göre idareciler iki saat girdikleri takdirde görevlerini yapmış olurlardı. 

Bakanlık aldığı kararla yöneticilerin girmekle yükümlü olduğu 6 saate kadar kısmındaki "kadar" kısmını kaldırmak suretiyle idareciler 6 saat girmekle yükümlü oldular. Bu altı saat kararından yöneticiler pek hoşnut olmadı. "Bu kadar iş yükümüzün arasında biz bu altı saat derse nasıl gireceğiz" dediler. Yöneticilerin bu serzenişini yetkili sendika, hükümetle yaptığı toplu görüşmede gündeme getirerek okul müdürleri ve başyardımcıları için yeniden “altı saate kadar girer” kısmını hükümete kabul ettirdi.

Müdür yardımcıları biz ne zaman iki saat derse gireceğiz diye bekleye dursun, müdür ve müdür başyardımcıları ikişer saate girmeye başladılar.

Doğrusunu isterseniz ne müdürün ne müdür başyardımcıların ne de müdür yardımcılarının bırakın altı saati, ikişer saat bile derse girmelerini isterim. Çünkü idarecilerin girdiği dersten hayır gelmez. Niye derseniz? Hepsi için söylemiyorum ama büro işi yapan yöneticiler dersten uzaklaşıyor, çoğu zaman toplantı vb. nedenlerle derslerine giremiyorlar. Derse girdikleri zaman da hazırlıklı giremiyorlar. Ya geç girerler ya da girdikleri zaman bir misafir gelir. Dersleri çoğu zaman boş geçer. Bu durumu bilen çoğu veli, çocuğunun dersine idarecilerin girmesini istemez. Bir de idarecinin dersi Matematik gibi sayısal bir ders ise çocuk yandı demektir.

Haftada altı saat zorunlu olarak derse girmesi gereken müdür yardımcıları nazla-şifayla girebildikleri kadar derslerine girmeye çalışırken dershaneleri kapatan MEB, okullarda Takviye ve Yetiştirme Kursları açtırdı. Bu kurslarda görev almak isteyenleri teşvik etmek için MEB, bir saatlik kurs ücretini hafta içi verdiği ders ücretinin iki katına çıkardı. Etüt merkezlerinin bile vermediği bu ücreti almak için öğretmenler, okullarında açılan bu kurslara müracaat etti. Kambersiz düğün olur mu misali bu kurslara hafta içi 2 veya 6 saat derse girmekte zorlanan okul müdürü ve yardımcıları da müracaat etmeye başladı. Planlamayı da kendileri yaptığı için müdür ve yardımcıları bu kurslardan öncelikli olarak ders alır oldular. Burada çelişki yok mu? Var elbet. Dün 2 veya 6 saatlik zorunlu derse burun kıvıranlar, hafta sonu veya hafta içi ders bitimi açtıkları kurslarda ders alarak hizmet etme yarışına girdiler. Bazı müdür yardımcıları hafta sonu açılan kurslarda Rabbena hebbana misali önce kendilerine ders yazıyorlar. Hatta bunu da yeterli görmeyip hafta içi girdiği altı saatin üzerine bir altı saat daha ders alıyorlar. Çünkü ek dersin iyi bir getirisi var.

Geçen gün böyle birine rastlamış bir dostum. Anlattıklarını duyunca nutkum tutuldu. Okulunda, zümresinden başka öğretmenler olduğu halde ve öğretmenler biz 21 saatten fazla derse girmeyiz dememesine rağmen okulun müdür yardımcısı, hafta içi 12, hafta sonu açılan kursta da birinci dönem 6, bu dönem ise 2 saat ders alır. Okulunda bir öğretmen, rahatsızlığı dolayısıyla rapor alınca o öğretmenin derslerini diğer zümre öğretmenlerine dağıtmak için müdür yardımcısı toplantı yapar. Dağıtılmayan iki saatlik bir ders kalır. Müdür yardımcısı "Bu iki saat ne olacak, kim alacak" deyince toplantıdakilerden biri "O iki saate de siz girin hocam" der. Müdür yardımcısı ne cevap vermiş olabilir? Onu da söyledi dostum. "Ama ben fahri girmiş olurum" demiş müdür yardımcısı. Dostum "Olsun, fahri gir" demiş. Yardımcı, olmazsa girerim demiş. Ama maalesef girmemiş. O iki saatlik dersi branşı olmayan bir öğretmene vermiş. Gördünüz değil mi hizmeti? Evet okulunda derse girebilecek onca öğretmen olmasına rağmen müdür yardımcısının hafta içi niçin  12 saat derse girdiği böylece ortaya çıkmış olur. Ne diyelim? Allah daha çok versin böylelerine...

Müdür yardımcısının "Ama fahri girmiş olurum" sözünü duyunca 27 yıllık meslek hayatımın öğretmenlik ve idarecilik döneminde fahri olarak girdiğim dersler  aklıma geldi. Keşke dostumun tanıdığı bu yardımcıyı daha önce duymuş olsaydım, fahri olarak girer miydim(?!)  Giderdim yanına. Önüne diz çöker. Hocam, ne olur? Bu işler nasıl yapılır, bana bir anlat,  derdim. Heyhat ki heyhat!






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde