—Babacığım, buraya ne yapılıyor böyle?
—Yukarı çıkmasınlar diye kapı yaptırıyorum.
—Zaten kalabalık bir nüfusumuz var. Bırak biraz hava alsın
çıkan.
—Çıkan hava almaya çıkmıyor ki...sağı solu karıştırıyor.
—Bu yaptığın öncelikli bir ihtiyaç mıydı? Hani para yok
diyordun?
—Oğlum, bugünlerde biraz para geldi. Bunu harcamam lazım.
—Paradan haberim var. Ama biz o parayı toplarken dokuz
doğurduk. Dilenci konumuna düştük neredeyse.
—İyi oğlum! Para gelince ben harcamadan edemem ki...
—O zaman daha ihtiyaç olan yerlere harcasaydın.
—Bu da bir ihtiyaç…
—Ooo! Bu ihtiyaca gelinceye kadar buraya yapılacak o kadar
elzem şeyler var ki…
—Mesela?
—Mesela sen bizim eğitim, öğretim ve kırtasiye işini
karşılamaktan acizsin. Para yok diyorsun. Halbuki önceliğin bu olması gerekmez
miydi? Sen ise keyfi kapı yaptırıyorsun.
—Evet kırtasiye ihtiyaç. Ama siz işinizi bilirsiniz. Bu
ihtiyacı gidermek için harçlığınızdan kesip ya cebinizden verirsiniz ya da
üç-beş kuruş toplarsınız. Sonra üç senedir sorun oldu mu? Hepiniz bana
gelmeden paşa paşa bu işi hallediyorsunuz.
—Doğru. Hallediliyor. Ama sen gel, onu bize sor. Ha ne
olurdu, demirciye vereceğin parayı bize verseydin...
—Öyle deme evlat. Demirci de Allah Allah diyor. Bugünlerde
onların da işi kesat. O sektörü de koruyup kollamak lazım. Böylece bu ekonomik
dar boğazda ekonomimiz canlanır.
—Senin görevin mi ekonomiyi canlandırmak. Sen devlet misin?
Bırak bu işi devlet yapsın.
—Ben ne yaptığımı biliyorum. Bazı günlerde yukarı kimse
çıkmayacak. Ben bunu öncelikli ihtiyaç gördüm. Çünkü rahatsız oluyorum bu
durumdan.
—Madem rahatsız oluyorsun. Yukarıdan önce kendi kapının
önüne yatırsaydın bu demir kapıyı. O zaman seni kimse rahatsız etmezdi. Hatta
demir kapıdan ziyade kapının önüne kimse giremeyecek şekilde beton
döktürseydin, çok rahat ederdin. Ne kimseyi görür moralin bozulurdu ne de
hakkında konuşulanları duyardın.
—Hay aklınla bin yaşa. Keşke seni daha önce dinleseymişim.
Bu çok güzel bir öneri. Seneye toplanan parayla da kapımın önüne bir demir kapı
yaptırayım.
—Sormuyorsun ki baba...iletişim yok, istişare yok, herkesin
görüşünü almak yok. Yetki bende, ben ne istersem o olur diye düşünüyorsun.
—Dur oğlum! Şimdi bunların sırası değil. Şu dediğini bir
not alayım: "Önümüzdeki sene toplanan para ile kapının önüne demir kapı
yapılacak."
—Bu arada demir kapının rengi kırmızı. Hiç olmamış. Başka
renk bulamadın mı?
—Bunu da mı beğenmedin?
—Çok ciyak kaçmış.
—Oğlum, olan oldu artık. Ayrıca bu demir kapı boşa gitmez.
Baktın paraya sıkıştın. Çıkarır hurda fiyatına satarsın. Çünkü demir her zaman
para eder. Hele bunu bir de müşterisine satarsak iyi para eder.
—Kim alır bunu?
—Öyle deme evlat! Kürtler bayılır kırmızıya. Şu söz onlara
ait: Kırmızı olsun, beş fazla olsun. İşte bu sözden dolayı kırmızıyı tercih
ettim. Yani ileriyi düşündüm.
—Allah sana akıl, feraset versin baba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder