Akşam çayımı yudumlarken ne var, ne yok diye bazen belli
başlı TV kanallarına göz gezdiririm. Bazı akşamlar siyasi parti liderlerinin
konuk edildiğini görürüm. Parti liderine ya program sunucusu ya da birkaç
gazeteci gündeme dair sorular soruyor. Siyasimiz de hiç zorlanmadan takır takır
cevaplar veriyor. Bu tür programları baştan sona izlemesem de ne soruluyor,
siyasimiz nasıl cevap veriyor der diye biraz oyalanırım.
Sorulan soruları ve verilen cevapları görünce oyalanmaya
gerek yok der, başka kanallara geçerim. Niçin derseniz soru ve cevaplar bana
bayat geliyor. Programın bir danışıklı dövüş olduğunu seziyorum. Ekrana misafir
olan memnun edilip gönderiliyor. Sanki icraatın içinden bir program sunuluyor.
Parti liderinin sadece kendisini anlatmasına imkan veriliyor. Sorular onu
zorlamıyor, terletmiyor. Bir sohbet havası hakim. Güle oynaya program
yapılıyor.
Ülkeyi yönetene veya ülkeyi yönetmeye talip olana sorulan
sorular böyle olmamalı diye düşünüyorum. Çünkü sorular beylik sorular. Yani
çalışılan yerden çıkıyor hep. Sorunun nereden çıkacağını bilen liderlerimiz de
kendilerinden emin bir şekilde cevaplar veriyorlar. Gecenin ilerleyen saatine
kadar devam eden bu tür programlar soran razı, sorulan razı bir şekilde sona
eriyor. Ne diyelim, Allah muhabbetlerini artırsın.
Programı hazırlayan ve sunan; adına ister sunucu, ister
gazeteci, ister moderatör diyelim amme adına hizmet yapmalı halbuki. Bir defa
vatandaşın doğru bilgilendirilmesi gerekiyor. Sokakta vatandaşın dert edindiği
meseleleri koltukta oturana sorabilmeli. Yeri geldiği zaman sunucu, misafiri
ters köşeye yatırabilecek, zorlayabilecek sorularla terletmeli. Siyasinin
verdiği cevaplardan bir çelişki bulduğu zaman gazeteci, anında yeni bir soru sorabilmeli.
Alın size bir örnek. Bir akşam bir parti lideri konuşuyor.
Belediye başkan adaylarını nasıl belirlediği soruluyor kendisine. Parti
liderimiz kendi adaylarını nasıl belirlediğini anlatacağı yerde rakibi gördüğü
siyasi partinin belirlediği adayları anlatıyor. Önemli şehirlere oralı adaydan
ziyade başka ilden kişilerin aday yapılmasını eleştiriyor. Kendi partisi aday
belirlerken o ilin insanını aday yaptığını ballandıra ballandıra anlatıyor.
Programı sunan da ağzı açık dinliyor. Bildiğim kadarıyla bu konuşan lider,
Ankara'dan bir gazeteciyi İstanbul'un bir ilçesine paraşütle aday yaptı.
Gazeteci ne o ilçeli ne de doğru dürüst o ilçeyi tanıyor. Burada kendisiyle
çelişen bir durum yok mu? Var. Ama bu çelişkiyi aynı anda yakalayıp soracak
gazeteci lazım. Sormazlar. Daha doğrusu soramazlar. Çünkü programın formatına
ters. Varlıklarını inkar gibi bir şey bu. Zira yeni gazetecilik veya
televizyonculukta çelişki bulmak yoktur. Geleni memnun edip göndermek vardır.
Sorduğu sorularla ne şiş yanacak ne de kebap. Müşteri memnuniyeti dedikleri
böyle bir şey olsa gerek.
Her şey değişiyor. Gazetecilik, televizyonculuk,
moderatörlük değişmeyecek mi? Değişti maalesef. Programdan halkın memnun
kalması önemli değil, önemli olan fincancı katırlarını ürkütmemek. Bu yeni gazeteciliğe
birçok gazeteci çabuk uyum sağladı. Eskidenmiş siyasi analizler yapan,
partileri eleştirebilen, halkın eli ayağı olan, bir siyasi lider gördüğü zaman
özgürce sorusunu sorabilen, verilen cevaba "ikna olmadım" diyebilen
gazeteci.
Ne diyelim? Bizi "Acaba ne soracak" diye
saatlerce ekranda oyalayan bu tür gazeteciliği tebrik etmek lazım.
*** 26/03/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
*** 26/03/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder