Ana içeriğe atla

Kutla Günümü!

—Biliyor musun? Hiç nazik, kibar ve anlayışlı değilsin.
—Hanım ne oldu yine?
—Bak, bir de ne oldu diyorsun? Konuştukça ve sordukça batıyor, gözümden düşüyorsun. Aymazlığın bu kadarına pes doğrusu! Bugün günlerden ne?
—Cuma mübarek gün.
—Hangi aydayız?
—Mart.
—Ayın kaçı?
—8'i.
—Bugün sana ne hatırlatıyor?
—Bugün senin için önemli bir gün mü yine? Unutup da baltayı taşa mı vurdum yoksa?
—Hem de nasıl? Ne demek 8 Mart?
—Bugün cemre toprağa mı düştü yoksa?
—Ne cemresi? Cemre geçeli ne oldu. Sonra aklın fikrin cemre? Ne yapacaksın cemreyi?
—Doğalgaz masrafı düşecek, onun hesabı benimki. Elbette düşünmem lazım.
—Herif dellendirme beni? Bugün benim günüm. Günümü kutlaman lazımdı.
—Bugün senin doğum günün mü? İlk tanıştığımız gün mü? Yoksa nişan, nikah, kına, düğün günün mü? 
—Hayır.
—O zaman sevgililer günü veya anneler günü.
—Hayır.
—Dünya Tüketiciler günü o zaman yoksa Emekçiler Günü mü?
—Bilemedin. 
—Söyleyiver hangi gün olduğunu, ne bileyim bugün ne günü. Zaten her gün siz kadınların günü.
—Hah, bildin şimdi! Tebrik ederim.
—Neyi bildim. Bildiğim bir şey yok.
—Kadınlar günü dedin ya. İşte bugün Dünya Kadınlar Günü.
—Hele şükür! Merakımı giderdin. Ama siz kadınlar koca bir yılın bir gününe sığar mı? 
—Niye sığmasın? 
—Zaten bütün günler sizin.
—Ne münasebet! Kaç günümüz var ki?
—Valla hanım, o kadar çok ki diğer yarınız olan erkeklerin esemesi yok.
—Abartma o kadar. 
—Abarttığım falan yok. Günler, yıllar hatta ömürler sizin. Yukarıda saydığım günlerin dışında diğer günlerde de hep inisiyatif sizde. Erkekler de verdiğiniz emri yerine getirmek için didinip duruyorlar.
—Mesela?
—Hangi birini sayayım? Kadın kadına gündüz oturmalarınız eksik değil. Bu oturmalara gün demiyor musunuz? Aranızda döner durur bu günler. Hatta bu oturmaların bazısı altınlı oluyor. Adı da altın günü değil mi? Siz gününüze gün katarken erkeklerin eve girmesi bile yasak.
—Başka?
—Temizlik gününüz var, bize yol görünür. Neyse saydırma bana. En azından ağzım yorulmasın. En iyisi Dünya Kadınlar Gününüz hayırlı olsun!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde