Ana içeriğe atla

Senden Ne Köy Olur Ne de Kasaba!

Büyükşehir Yasası ile birlikte köylerin ve kasabaların hepsi mahalle oldu. Artık köy de kalmadı, kasaba da. O koca koca köyler ve beldeler tarih oldu. 

Köy ve kasabaların mahalleye dönüştürülmesi iyi mi oldu, kötü mü, tartışılır. Kimine göre iyi, kimine göre de kötü oldu. Bana göre bu yasa iyi oldu. Neden derseniz? Malumunuz hayatta çok şey murat ettim, ama hiçbir muradım gerçekleşmedi. Hatta bundan dolayı çoğu kimse bana, senden ne köy ne de kasaba olur dedi. Tamam hiçbir şey olamadım. Doğru. Zoruma gitmedi mi? Gitti. Ama bu işin sonunda ölüm yok ya...her şeye rağmen hayat yine devam ediyor. Fakat en zoruma giden de "Senden ne köy olur ne de kasaba" demeleriydi. Ne yapalım? İnsanların ağzını büzemeyiz ki... Sağ olsun zoruma giden bu söz hükümetin kulağına gitmiş olmalı ki çıkardığı yasayla köy ve kasabaları kaldırdı. Beni sevindiren de bu. Bunun benimle alakasına "ne alaka" diyebilirsiniz. Öyle demeyin. Bundan sonra kimse bana "Senden ne köy olur ne de kasaba" diyemeyecek. Çünkü orta yerde köy kaldı ne de kasaba.

Hiçbir şey olamadığımdan dolayı -vazifeleri sanki- yine bir şey diyecekler ama işin içine köy ve kasabayı karıştıramayacaklar. Benim için yeni bir tekerleme öğreninceye kadar yıllar geçer. Zaten yıllar da beni öbür dünyaya götürür. Neyse bu, onların meselesi. Yine köyle ilgili deyim, atasözü gibi kalıplaşmış şeyleri de kullanmalarının bir anlamı olmayacak. Merak ediyorum, köyle ilgili aşağıdaki sözlerin yerine ne koyacaklar? Buyurun birlikte bakalım:
*Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
*Onuncu köy.
*Al fordun dizelini, sev köyün en güzelini.
*Haydi köyümüze dönelim.
*Evli evine, köylü köyüne.
*Horozu çok olan köyde sabah çok geç olur.
*Kurt köyünü değiştirir, huyunu değiştirmez.
*Eski köye yeni adet getirmek.
*Küçük köyün büyük ağası.
*Dokuz köyün ağası.
*Köyümü özledim...gibi.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde