Ana içeriğe atla

1379 Yıllık Yas ***


Hicri takvime göre muharrem ayının 10.günü Müslümanlarca Aşure günü adıyla değişik etkinliklerle anılır. Çoğu ev, adını bugünden alan aşure yemeği yaparak komşularına dağıtır, arta kalanı eş ve dostuyla yer. 9.10.ve 11.gün oruç tutmak tavsiye edildiği için çoğu kimse bugünleri oruçlu geçirir. Evlerde annelerimiz tarafından yapılan aşure çorbası son yıllarda çarşı, pazara da sıçradı. Kurum, kuruluşlar, firmalar, okullar aşure pişirmek suretiyle bu geleneği devam ettirmektedir.

Muharremin 10.günü yani aşure günü Şiiler pişirilen aşurenin yanında bugünü matem havası içerisinde anmaktadır. Daha doğrusu matem havası falan değil, düpedüz yas tutuyorlar bugün. Çünkü Aşure günü aynı zamanda Kerbela günüdür. Peygamberimizin torunu Hz Hüseyin Muharrem'in 10.günü Kerbela'da Yezid'in askerleri tarafından 72 yakını ile birlikte hunharca katledilmiştir. Bundan dolayı Şiiler Hz Hüseyin ve yanındakilerin çektiği acıyı aynen çekmek amacıyla Muharrem'in 10.günü yas tutuyorlar. Milyonlarca Şii-Caferi bu etkinliklere katılmaktadır: Siyahlar giyilir, zincirlere vurulur. Kendi kendilerine yumruk atarlar, ağıtlar yakarlar. 1379 yıldır bu matemi devam ettirmektedirler. 

Kerbela olayı menfur bir olaydır. İslam dünyasının kanayan yarasıdır. Asla tasvip edilemez. Tüm İslam dünyası bu menfur olayda Hz Hüseyin'in yanında yer alır. Onu ve yanındakileri şehit edenleri lanetler. 

Aşure günü Caferilerin Hüseyin ve yakınlarının katledilmesinden duydukları üzüntüyü anlıyorum. Hüseyin ile ilgili anma programlarını da anlıyorum ve saygı duyuyorum. Onları ayıplamıyorum. Anlamadığım nokta yas tutmaları. Bir yas dile kolay 1379 yıl devam eder mi? Ölenle ölünmez biliyorsunuz. Sonra İslam'da ölenin ardından sessizce gözyaşı dökülür. Hatta İslam taziyeyi üç gün ile sınırlandırır. Asla matem tutulmaz. Siyaha bürünmenin, ağıt yakmanın, kendisine zincirle ve yumrukla vurmanın mantığını anlayabilmiş değilim. İslam'ın 3 gün ile sınırlandırdığı taziyeyi matem havasına büründürmek suretiyle 1379 yıldır devam ettirmeyi benim akıl ve havsalam almıyor. Anlamak istiyorum, anlayamıyorum. 

"Hüseyin ve arkadaşları normal ölmedi, katledildi. Biz bu acıyı içimizden atamadık. Bu acı babadan evlada devam edecek. Biz bu acıyı çekmeye devam edeceğiz. Bilmeyen bizi anlayamaz" derlerse aynı acı niçin diğer şehit edilenlere duyulmaz. Hz Ömer camide namaz kıldırırken, Hz Osman evinde Kur’an-ı Kerim okurken, Hz Hüseyin'in babası Hz Ali sabah namazına giderken şehit edildi. Görüleceği üzere üç halife normal ölmedi. Niçin Hüseyin'e gösterilen ilgi-alaka ve tutulan yas diğer Müslümanlara gösterilmez, aynı acı hissedilmez. Burada başka bir şey olsa gerek ama ne?

1379 yıldır devam eden bu matem geleneği bugünden yarına sona edeceğe benzemiyor. Sanırım bu tür matem havası içerisinde anmayı kıyamete kadar sürdürecekler. Yazımızı Erol GÖKA’nın 20/09/2018 günkü Yenişafak gazetesindeki köşesinde  “İslam’da Matem Var mı?” başlıklı makalesinden bir alıntıyla nihayete erdirelim: “İslam Peygamberi'nin (sav) “Ölü için yüksek sesle ağlamak, siyah elbise giymek, siyah perdeler ve rozetler, işaretler asmak caiz değildir” dediği, matemlerini gerekçe gösterip elbisesini yırtan ve bağırıp çağıran insanları kınadığı, ölü için yüksek sesle ağlamanın ölüye sıkıntı vereceğini bildirdiği doğrulanmış bilgilerdir.” 23/09/2018

*** 27/09/2018 günü  Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde