Beşinci sınıf bir öğrencinin saçları dikkatimi çekti.
Saçları ikiye ayrılmış. Biraz da kıvırcık saçlı. Saçının büyüklüğünden kafanın
büyüklüğü iki katına çıkmış. "Vah zavallı! Bu büyük kafayı nasıl taşıyor,
zorlanıyor olmalı dedim içimden.
Yanına
varıp adını sordum. Aramızda şu konuşma geçti:
--Çocuğum!
Büyük saç sana yakışmış. Ama bu saçın bakımı zor olur. Kışın kolay kolay
kurutamazsın. Kış bastırmadan saçını kestirmende fayda var. Islak saçla çıkınca
hastalanabilirsin. Saçlarını çabuk dökersin. Sana kısa saç da güzel yakışır. Kestirmeyi
düşünmez misin? Bu şekil büyük saça ailen bir şey demiyor mu?
--Babam kestir, annemse kestirme diyor.
--Baban ne iş yapıyor?
--Babam asker!
(İçimden askere her türlü emir veren ve emri ikiletilmeyen
askerin evde sözü geçmiyor dedim. Kadınların her yerde sözü geçiyor.)
***
Yine beşinci sınıf bir sınıfa girdim. İlk derste hangi
konuları göreceğimizden bahsettim. Ardından yıl boyunca karşılaşacağımız
kısaltmaları gösterdim. Kısaltmalardan bir tanesi de Arapça oğlu/kızı anlamına
gelen bin/binti (b.) kısaltmasını anlatmaya başladım. Akılda kalsın diye Muhammed
b. Abdullah (Abdullah’ın oğlu Muhammed), Ali b. Ebu Talip (Ebu Talibin oğlu Ali”
şeklinde örnekler verdim. İyice pekişsin diye öğrenci üzerinden örnek vermek
istedim. Önce çocuğun adını sordum, ardından babasının adını sordum. Adını
söyleyen çocuktan babasının adını söylemesini beklerken “Annem ile babam ayrı”
cevabı aldım.
Çocuğa soru sorduğuma pişman oldum. Keşke sormasaydım
dedim. Halbuki çocuğa anne-baba birlikte mi yaşıyorsunuz diye bir soru sormamıştım.
Zaten sormam böyle bir soruyu. Kolay kolay annen ne iş yapıyor, baban nerede
çalışıyor diye bir soru da sormam. Demek ki çocuğun bilinçaltına yerleşmiş
maalesef. Kaç çocuk bu durumu yaşıyor, varın siz düşünün.
***
Dersim beşlerden bir
sınıfa yine. Benden önce sınıf yoklamasını yapan öğretmenin devamsız öğrenci
sayısıyla sınıf mevcudunun uyuşmadığını görünce baştan yoklama yapmaya karar
verdim. Tek tek isimleri okumaya başladım. Okuduğum öğrenci “buradayım” dedi.
Birkaç tane olmayanı tespit ettim. Bir isim daha okudum, ses yok. Ardından
sınıftan birkaç kişi “O arkadaş burada. Konuşamaz o” dedi. Konuşamayan
öğrenciye baktım. Benim konuştuğumu anlıyor musun kızım dedim. “Evet” anlamında
başını salladı. Gel benimle dedim koridora çıktım. Arkamdan öğrenci geldi. “Konuştuğumu
duyduğuna ve anladığına göre sen konuşuyorsun” dedim. Evet dedi. Evde konuşuyor
musun dedim. Yine evet dedi. O zaman niçin konuşmuyorsun dedim. “Burada
konuşmak istemiyorum” dedi. Bugün okul açılalı dört gün oldu, sınıfından
kimseyle konuşmadın mı dedim. Evet dedi.
Anladığım kadarıyla ya
sınıftan çekiniyor. Zamanla alışacak. Ya da farklı bir insan profiliyle karşı
karşıyayız. Merak ediyorum bu öğrenci kaçıncı hafta konuşmaya başlayacak?
***
Beşinci sınıflarda
gördüğüm bir şey var. Sınıfta olup biten hiçbir şey kim vurduya gitmiyor. Şayet
bir yaramazlık yapılmışsa kaç gönüllü öğrenci birden kimin yaptığı ayan beyan
söyleniyor.
Devlet MİT’e eleman
seçiminde beşinci sınıflardan faydalansa çok iyi olur diyorum. Böylece hiçbir
olay faili meçhul kalmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder