Ana içeriğe atla

Hac ve Hediye ***


Hac görevi çıkmış hacı adaylarımız bugünlerde kutsal topraklara uğrulanmaya başlandı. İçimizdeki nasibi olan kişiler bunlar. Çünkü yüz binler kurada hac vazifem çıktı çıkacak diye bekleye dursun, onlar muradına erdi. Zira onlar da bekledi yıllarca hacca gitmek için. Sırası gelen veya davet edilen gidiyor. Gitmeye yol bulan herkese Allah, hac farizasını yapmayı nasip etsin inşallah!

Hacca giden gidiyor. Ama sorunlar var. Malumunuz üzere hac, gücü yetenlerin yerine getirmesi gereken hem mali, hem de bedeni bir ibadettir. Bir meşakkattir, bir maliyettir aynı zamanda. Fakat maliyetleri biz biraz daha artırıyoruz. Çünkü hediye faslı var işin içinde bir de. Tespih, takke, seccade, koku, yüzük, kına, tülbent, çocuklara oyuncak...ilk akla gelen hediyeler. Çoğunluk daha hacca gitmeden -kurada hac çıkar çıkmaz- soluğu hac malzemeleri satan dükkanlarda alıyor. Hacca gidince de oteline yerleşir yerleşmez hurmayı nereden alırım, ne kadar götüreyim, uçak ne kadar zemzem getirmemize izin veriyor hesabı yapıyor. Oğlan, kız, kardeş, gelin, torun için ayrı hediye alma furyası başlıyor. Kimi de elektronik eşya oralarda ucuzmuş diye sipariş veriyor. Hacımız ibadet mi yapacak, yoksa alışveriş mi? Varın siz düşünün!

Kanması da işin cabası orada. Özellikle hurmada kanan kanana! Giden hacılarımız bundan dertli mi dertli! Hurma satanların müşteriye gösterdiği numune ile verdiği hurma aynı çıkmıyormuş. Hacca giden sanıyor ki mukaddes beldede sahtekarlık, hile olmaz. Ama maalesef hurma ticareti yapanlar bizim insanımızı ayakta uyutuyormuş. Hurmanın üstü başka, altı başka çıkıyormuş. Geçen bir arkadaşım bahsetti. Birlikte hac yaptığı bir arkadaşı oradan hurma beğenip almış, ardından kargoya vermiş. Kargoya verdiği hurma gecikince gelen misafirlere hurma ikram etmezsek olmaz düşüncesiyle arkadaşa: “Arkadaş, benim hurma gecikti. Sen benim orada aldığım hurmanın cinsini biliyorsun. Burada tanıdık hurma satışı yapan varsa emanet alsak…bizim hurma gelince iade etsek” demiş. Arkadaş, olur demiş. Aynı hurmadan alıp gelen misafirlerine ikram etmiş. Kargodan gelen hurmayı açınca beğendiği hurmadan eser yokmuş. Adam hurmanın en adisini doldurup göndermiş. Sonunda hacı, Türkiye’den emaneten aldığı hurmanın parasını vermiş, gelen adi hurmalar da kendisine kalmış.

Hacca giden kime, ne alayım hesabı yaparken hacı uğurlamaya giden insanımız da bu iş hediyesiz olmaz düşüncesiyle bisküvi, havlu, küp şeker, çorap gibi hediye götürüyor. Hediye gelince, hediye getirmesek olmaz diyor hacı adayımız. İşin garibi ne hediye götüren, ne de hediye getiren hoşnut bu durumdan. Nasıl bir adet ki herkes şikayetçi. Ama hız kesmeden devam ediyor bu hediyeleşme. Üstelik getirilen ve götürülen hediyeler doğru-dürüst kullanılmıyor. Çoğumuzun evi özellikle hactan gelenlerin hediye olarak verdiği tespih ve takkeyle dolu. Çekilmeyi ve giyilmeyi bekliyor.

Hediyeleşmek güzeldir. Aradaki ülfeti artırır. Yalnız bu hediyeleşmeyi başka zamanlarda yapsak daha iyi olur diye düşünüyorum. Hactan gelecek en güzel hediye hacının sağ-salim dönmesi, mebrur bir hac yapmasıdır. Tebriğe gelenlere ikram için hurma, zemzem haydi bir de misvakı ekleyelim. Bunun dışındaki hediyeler hacımıza bir maliyet ve külfet getirdiği gibi kullanılmadığı için de israftır diye düşünüyorum.

Hac ve hediyeleşmeme ile ilgili hassasiyetimizi nihayete erdirirken buradan Diyanet İşleri Başkanlığına da bir öneri getirelim: Yıllardır hac ve umre organizasyonu yapan, bu konuda iyice profesyonelleşen ve hacılarımıza her türlü hizmeti sunan DİB, hediyeleşmedeki aşırılığa dikkat çeken bir hutbe irat ederse memnun olurum. Yine hurma alırken hacılarımızın sahtekarlara kanmaması için kutsal topraklarda gerekli tedbiri almasında fayda vardır.

Hacılarımıza hayırlı yolculuklar! Şimdiden haclarının mebrur olmasını yüce Allah’tan niyaz ederim.



*** 07/08/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde