Ana içeriğe atla

Hep Gündemde Kalmanın Yolu ***


—Üstat, beni tanıyorsun? Birçok yere girdim çıktım. Hepsinde şu ya da bu şekilde bir koltuk kaptım. Bakanlığa kadar yükseldim. Kaç dönem vekillik yaptım. Ama hala içimde bir boşluk var.
—Ne boşluğu?
—Hep göz önünde olunca geri planda kaldığımı düşünüyorum. İçinde bulunduğum partiyi ele geçirmeye çalıştım, başarılı olamadım.
—Yeter, çekil köşene o zaman!
—Beni bana bırakmıyorlar.
—Kim?
—Nefsim ve belli çevreler.
—Ne istiyorlar senden? Ya da nefsin ne istiyor?
—Başbakan olmamı, "Ben bu ülkeye başbakan olacağım."
—Ben de cumhurbaşkanı olmak için heveslenmiştim. Ama avucumu yalamak kaldı bana. Ayrıca başbakanlık kalktı biliyorsun.
—Hedefi daha da büyüttüm. Cumhurbaşkanı olacağım artık!
—Nasıl yapacaksın bunu? Etin ne, budun ne?
—Olurum ya da olamam. Ama ben hep gündemde kalacağım. Öyle ki her gün kamuoyu benden bahsetmeli. Bunu hak ettiğimi düşünüyorum.
—Kim verdi sana o hakkı?
—Belli çevreler benim kapasite ve yeteneğimin farkında.
—İyi de nasıl yapacaksın bunu?
—En iyisi bir parti kurmak!
—Parti kurmayı kolay mı sanırsın? Bunun için ekip lazım, bir birikim lazım, vizyon gerek, misyon gerek.
—O dediklerinin hepsi bende var, deniyor.
—Kim diyor?
—Basın her gün benden bahsediyor. Yine malum çevreler parti kur diyor. İyi bir rüzgâr yakaladım anlayacağın.
—Haydi, hepsi sende var diyelim. Parti kurmak maliyetli! Parayı nereden bulacaksın?
—Beni ortaya sürenler açık çek verdi bana.
—Haydi, partiyi kurdun diyelim. Partinin adı ne olacak? Cumhurbaşkanı olabilecek misin? Çünkü bu ülkede her parti kuran cumhurbaşkanı olabilseydi Ülke cumhurbaşkanından geçilmezdi. Çoğu tabela partisi olarak kaldı.
—Birlikte yola çıktıklarımla partinin ismi üzere çalışıyoruz. İyi bir isim bulacağız. Beni öne sürenler kazanacağımı söylüyor. Anketlerde de daha partimi kurmadan yüksek oy alacağım açıklanıyor. Kimse vermese bile kadın seçmenlerden alacağım oy beni zirveye taşır. Hiç yapamasam eski partimden gelecek oy yeter bana. Ayrıca en büyük zevkim beni vekil yapmayan eski partimi baraj altı bırakırım. Sonra biz her kesimden oy alırız. Çünkü her düşünceden aday var içimizde.
—Diyelim ki başarılı olamadın. Bu senin için sonun başlangıcı olmaz mı?
—Niye sonun başlangıcı olsun. Seçim boyunca "Ben cumhurbaşkanı olacağım" diye çıtayı yüksek tutacağım. Güne gün basın beni gündemine alacak, benden bahsedecek. Olmaz da farz et ki başarılı olamadım. Ben yine gündemde kalacağım.
—Nasıl yani?
—İstifa edeceğim.
—Hemen pes edeceksin de niçin kurdun bu partiyi demezler mi sana?
—Biraz daha gündem oluşturmak için.
—Yani?
—Kurultay...adayım...aday değilim tartışmaları yine beni gündeme taşır. Çünkü medya "Ne olacak bu partinin hali? Aday olacak mıyım olmayacak mıyım üzerine günlerce yazıp çizecek ve konuşacak. Sayemde vekillik görenler ve varlıklarını bana borçlu olanlar kapının önüne gelip "Bizi bırakma, ne olur" diyecek.
—Eee sonra?
—Eee'si hep gündemde kalacağım demektir. Zaten istediğim de budur.
—İşin başında çıtayı yüksek tutup bol keseden atacağına, seni sevenlere umut dağıtacağına, yıllardır yaptığın bu siyasette biraz mütevazı olsaydın daha iyi olmaz mıydı?
—Olurdu olmaya da sonun hüsranla biterse iktidardan daha fazla gündemde kalacağım.
—Haydi dediğin oldu. Sonuç?
—Sonuç, reklamdır. Reklamın kötüsü olmaz. Reklam reklamdır. Başarısızlığım da bir reklam olacaktır sonuçta.
—Sonra?
—Sonraları da "Parti kurarak cumhurbaşkanlığını kazanmaya kendisini o kadar inandırmıştı ki barajın altında kalarak ayağına düşürdü. Siyasi tarihimizdeki bu siyasi figürün adı nedir" sorusu yarışmalarda hep sorulacak. Böylece yıllar geçse de gündem olmaya devam edeceğim.
—Sen gündemle kafayı yemişsin, şöhret olmak böyle bir şey olsa gerek. Keşke şöhreti önemsediğin kadar kendini ve bu seçmeni tanımaya biraz zaman ayırsaydın daha iyi olurdu. Ama bil ki bu şöhret macerası seni yavaş yavaş gündemden düşürecektir. Bu da senin yok oluşun demektir.



*** 31/07/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde