Ana içeriğe atla

İnsan Gönül Koymaya Görsün!

İnsanoğlu boy-pos, kılık-kıyafet, tip yönünden farklı olduğu gibi duygu-düşünce, hissetme, incelik ve zerafet bakımından da farklıdır. Bilim ve teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin bir insanı çözmek için tüm dünya bir araya gelse çözebildiği, buz dağının görünen kısmı kadardır. Bu da insanın onda birine tekabül eder. Daha görünmeyen kısmı vardır. Çünkü onca şeffaflığına rağmen insan gizemli bir varlıktır. Olaylara, zamana, ortama, psikolojisine göre değişiklik gösterir insanoğlu. Hele bir de içe dönük biri ise insan, çöz çözebilirsen.

Ne gülen yüzler vardır; içi kan ağlar, ne sakin insanlar vardır; içinde fırtınalar kopar, ne kızgın ve sinirli insanlar vardır; içi merhamet doludur. Ne insanlar vardır ki içi duygu yüklüdür, ne insanlar vardır ki kendini olduğundan farklı gösterir. Biz aysbergin görünen yüzünü biliyoruz. Sadece görünüşüne göre tanıyor ve tanımlıyoruz insanı. Mesela kırgınlığı, alınmayı, içe kapanmayı nereye koyacağız? Çünkü insanın ne zaman, neye alınacağını kestirmek mümkün değil.

Kişi bir şey umar; umduğu olmayınca alınır, ilgi alaka bekler; yeterince ilgilenilmediği için alınır, taltif bekler; olmayınca alınır, şaka yaparsın; kaldıramaz, alınır; şaka yapmazsın, herkese şaka yapıyor, bana şaka yapmıyor diye alınır... Alınır oğlu alınır. Parayla mı sanki. Çeker oğlu çeker, tıpkı mıknatıs gibi. Her şeyin çözüm ve tedavisi vardır ama alınganlığın, kırılmanın tedavisi yoktur. Hiç içinden çıkmaz, hep kendiyle yaşar. Belki de tek tedavisi hafıza kaybıdır. 24.03.2018, Ramazan Yüce, Konya 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde