Ana içeriğe atla

MEB Personelinin BİMER ve CİMER Müracaatları

Vatandaş; bilgi edinmek, birisini veya bir kurumu şikayet etmek amacıyla yetkili mercilere ulaştırılmak üzere dilekçe hakkının yanında, Bimer veya Cimer gibi yolları kullanmaktadır. Her başvuruya süresi içerisinde cevap verilmektedir.

Şikayet, öneri, mağduriyet vb. nedenlerle kullanılan bu hak, sorunları ne kadar çözüyor konusu ayrı bir konu. Sivil vatandaş bu hakkı istediği şekilde rahat bir şekilde kullanmaktadır. Devlet memurları bu yöntemlerden herhangi birini kullanmaya kalksa karşısına hemen mevzuat çıkar. Kendisine cevap olarak "Bu konuyu çalıştığınız kurum amirine dilekçe vermek suretiyle çözmeniz gerekmektedir." denir. Çünkü dilekçe vermek için silsile takip edilmesi gerekir. Hatta bazı zamanlarda kamu personeline silsile atladığından dolayı inceleme ve soruşturma da açılabiliyor. Daha doğrusu soruşturma açılabiliyordu. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin imzalı gönderilen yazıya göre memurların da Bimer, Cimer gibi bilgi edinme yollarını kullanabilecektir. Bu yazıyla birlikte memurlara konmuş yasak da kalkmış oldu. Olmadı gereken de buydu. Gecikmiş de olsa olumlu bir gelişmedir.

Gelelim Bimer ve Cimer'in işlevine. Beklenen işlevi yerine getirdiğini düşünmüyorum. Çünkü yaptığın şikayet vb. durum, "çöz-cevapla" diyerek tekrar şikayetçi olduğun kuruma gönderiliyor. Aşağı ne yapıyor? "Durum şöyle şöyle..." deyip hem yukarı gönderiyor. Yukarı, "Cevap aşağıdadır" şeklinde aynı yazıyı forward edip gönderiyor. Sorun çözülmüyor yani. Bunun mantığını anlamış değilim. Çünkü şikayet edilen kurum veya kişi sorunu çözse idi, zaten sorun yukarıya gitmeyecekti. Sadece yazışmak yanınıza kar kalıyor. Çünkü gelen cevap mağduriyeti çözmüyor. Ya da şikayetin aslı yoksa, çalışana iftira edilmişse şikayet edene bir yaptırımı yok. 

Bilgi edinmeyi daha işlevsel hale getirmek için bazı şeyler yapmak gerekir. Gerekli-gereksiz başvurunun önüne geçilmeli. Öyle her isteyenin canım sıkıldı diyerek yazı döşediği, kızdığı memura had bildirdiği bir yer olmamalı. Başvurusu yapılan konu ciddi olmalı. Lüzumsuz başvuruların önüne geçmek için başvuru esnasında cüz'i de olsa bir başvuru ücreti yatırma zorunluluğu getirilebilir. Şikayet edilen konunun adlı yoksa, çalışana iftira edilmişse başvuru sahibine müeyyide uygulanabilir. Şikayet edilen konu ve kişi, üst makam tarafından incelemeye alınmalıdır. Konunun aslı var ise kasdi olan davranışa ceza verilmelidir. 24.03.2018, Ramazan Yüce, Konya 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde