Biz ülke olarak bundan
sonra bir ileri, bir geri yapmayacağız, saat ikilemi yaşamayacağız diyerek
saatlerimizi hep ileri saati kullanacak şekilde sabitlesek de anlaşılan senede
iki defa dünyanın bir ileri, bir geri yaptığı zaman diliminde aynı sendromu
tekrar yaşayacağız. Elimizde taşıdığımız cep telefonu senede iki defa “Siz
saatlerle oynamaktan vazgeçseniz de ben size yılda iki kere hep bunu hatırlatacağım”
der gibi oynuyor bizimle. Uyku sersemliğini atar atmaz aklıma bir papaz fıkrası
geldi: “Papazın biri kilisede kürsüye çıkar.
Garibim vaaz verirken sesli bir şekilde yellenir. Cemaatinin karşısında mahcup
olur. Toplum içerisine giremez. Sonunda kararını verir. Çok sevdiği memleketini
terki diyar eder. 10 yıl başka şehirlerde ikamet eder. Unutulmuştur artık
diyerek gözünde tüten memleketine geri gelir. Şehrin girişinde 12 yaşlarında
bir çocuk vardır. Beldesi hakkında biraz nabız yoklamak amacıyla çocukla
konuşmaya karar verir: ‘Yavrum! Adın ne senin, kimin oğlusun, kaç yaşındasın’
der. Çocuk: Adım Hans, bakkalın oğluyum, papazın yellenmesinden 2 yıl sonra
doğmuşum” cevabını verir. Canın isterse hatırlama fıkrayı. Fıkra
bu. Uyku mahmurluğu falan dinlemiyor.
Cebimizde taşıdığımız
telefon güya akıllı! Hatta o kadar akıllı ki, bu ülke saati sabitledi, üstelik
ileride hep. Ben burayı es geçeyim falan demiyor. Senede iki defa aynı haltı
yaşatıyor bize. Kilisede yellenen papazın kokusu gitse de, aradan yıllar geçse
de, eski çamlar bardak oldu, biz saatle oynamayı bıraktık, zamanla
oynamayacağız artık; geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye desek de saat
bize senede iki defa aynı sendromu yaşatacak. Tıpkı papazın yellenmesinin milat
kabul edildiği gibi. Nasıl kurtulacağız bu terk ettiğimiz saatin senede iki
defa kafamıza vururcasına “Ben daha ölmedim” demesinden.
Başımıza Ebu’l Kasım’ın
ayakkabısı kesilen bu saatten nasıl kurtulacağız? “Ebu’l Kasım, imkanı yerinde olmasına rağmen
her tarafı yırtılmış ve yama yaptırılmış ayakkabısını giymeye devam ediyor.
Ayakkabı, yamalardan olsa gerek ağır mı ağır! Herkesin tanıdığı bu ayakkabıdan
kurtulması ve yeni bir ayakkabı alması için eşi-dostu, yeni bir ayakkabı al
dese de Ebu’l Kasım, ‘Haklısınız, alayım” der ama cimriliği yeni bir ayakkabı
almasının da önüne geçer her defasında. Bir gün hamama giden Ebu’l Kasım, hamam
çıkışı elbiselerini giyerken kendi ayakkabılarının yanında gıcır gıcır yepyeni bir
ayakkabı bulur: ‘Eş-dost bana acıdı, yeni bir ayakkabı alıverdi, sağ olsunlar’
diyerek yeni ayakkabıları ayağına giyer, çeker gider. Ayakkabı şehrin
kadısınındır. Kadı, ayakkabısını yerinde bulamayınca kızar, bağırır. Kadının
adamları giden ayakkabının yerine konmuş eski ve yamalı ayakkabıları görünce, ‘Sayın
kadım! Bu ayakkabılar Ebu’l Kasım’ın, seninkileri o giymiş olmalı’ der. Ebu’l
Kasım’ı derdest ederek kadının huzuruna çıkarırlar. Yargılama sonucunda belli
bir para cezasına çarptırılan Ebu’l Kasım, ayakkabılarını eline alır, ‘Bu
gidişle ben bu ayakkabılardan çok çekeceğim, en iyisi kurtulmak’ der yeni bir
ayakkabı alır. Eski ayakkabısını gider denize atar ve evinin yolunu tutar. Günler
sonrasında denizde balık tutan birinin oltasına ağır mı ağır bir şey takılır.
Balıkçı, ‘Büyük bir balık yakaladım galiba’ diye sevinç içerisinde oltayı
kaldırınca oltaya takılanın Ebu’l Kasım’ın ayakkabısı olduğunu görür, düşürmüş
olmalı, diyerek Ebu’l Kasım’ın kapısını çalar. Malum ayakkabının sahibi evde
yoktur. Kaybolmasın, gelip geçen almasın diye ayakkabıları evin damına atar.
Damda gezinmekte olan kedinin ayağına takılan ayakkabı, yoldan geçmekte olan
birinin kafasına düşer ve adamı yaralar. Yaralı adam hastanede tedavi görürken
şehrin kadısı, yaralayanın peşindedir. Suç yerinde Ebu’l Kasım’ın ayakkabısı
bulunur. Adam yaralamaktan Ebu’l Kasım’a hem hastane masrafları, ayrıca para
cezası verilir. Olan bütün mal varlığını eski ayakkabısı sayesinde kaybeden Ebu’l
Kasım, saçını-başını yolarak, “Ben bu ayakkabıdan nasıl kurtulacağım” diye
düşünür ve sonunda eline tutuşturulan ayakkabılarla yeniden kadının huzuruna
çıkar, kadıya: ‘Sayın kadım! Bu ayakkabı ile aramda hiçbir bağımın olmadığı ile
ilgili bana resmi bir belge versen’ diye ricada bulunur. Ebu’l Kasım’ı dinlemekte
olan kadı, acı acı gülümseyerek Ebu’l Kasım’a “Ayakkabı ile Ebu’l Kasım’ın
hiçbir alakası yoktur” şeklinde bir berat verir ve böylece Ebu’l Kasım ,
servetine mal olan bu ayakkabıdan zor da olsa kurtulur.
Sahi biz papazın
yellenmesi gibi senede iki defa karşımıza çıkan bu ileri-geri saat
uygulamasından nasıl kurtulacağız? Ebu’l Kasım, kadıdan berat almakla
kurtuluyor, biz nasıl kurtulacağız? Var mı bunun çaresini/yolunu bilen?
25/03/2018, Ramazan Yüce, Konya
** 25/03/2018 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.
** 25/03/2018 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder