Ana içeriğe atla

Bir makama Sahip Olmak İstiyorum, Diyor musun?

-Üstadım! Yüksek bir makama gelmek istiyor artık gönlüm.
-Gönül bu. İster de ister.
-Bunun için ne yapmam lazım?
-Etin olacak, budun olacak.
-Yani?
-Sırtın kalın olacak.
-Sorun sırt ise kalın. Üstelik göbeğim bile var.
-Öyle değil. Kimin kimsen var mı?
-Anlamadım.
-Sayın var mı?
-Var tabii. Hem de öpöz, iki tane.
-Kan bağı dayıdan bahsetmiyorum. Seni bif makama sırtlayacak, referans olacak gücün var mı? Mesela bir vekil akraban veya yüksek bir makamda sözü geçen biri...
-Yok maalesef.
- O zaman ne diye ortaya çıkıyor, gönlünün esiri oluyor, ona söz dinletemiyorsun?
-Umutsuz bir vaka mı benim durumum? Yani ben şu fani hayatta bir koltuk sahibi olamayacak mıyım?
-Var aslında bir yolu.
-Neymiş o?
-Bir yere bağlılığın, aidiyet duygun var mı?
-İlahi üstadım! Ben sana makamdan bahsediyorum. Sen bana bir yere bağlılıktan dem vuruyorsun. Aynı dili konuşmuyoruz seninle.
-Konuşuyoruz da sen anlamak istemiyorsun. Daha açık konuşayım: Bir cemaate bağlılığın var mı? Varsa kolay.
-Mesela hangisi?
-Fark etmez, hangisi olursa olsun. Nasılsa her devirde birinin yıldızı parlıyor. Ne zaman hangisine sıra gelir bilmem. Ama çoğu kapıyı açıyor. Hemen olmak istiyorsan bugünün geçer akçesi bir cemaatten referansın olmalı.
-Yok maalesef. Herhangi bir cemaate bağlılığım yok. Ben İbrahim peygamber gibi tek başına bir ümmetim.
-O zaman avucunu yalarsın, daha çok beklersin. Dayın yok, amcan yok, paran-pulun yok, bir cemaate bağlılığın yok. O zaman ne diye makam makam diye tutturursun. Otur oturduğun yerde. Değil makam, mevcut işini kaybetmediğine şükret. 08.03.2018, Ramazan Yüce, Konya


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde