Ana içeriğe atla

Camide Katliam

1979 yılında orta birinci sınıfta okurken gazete bayiinin önünden geçerken gözüm, dikkat çekip alınsın diye sergilenen günlük gazetelere ilişti. Bu gazete bayii acemi olmalı ki, gazeteleri gelip geçenler içerisinde bedava okuyan çıkmasın diye gazeteyi ters koyan bayilerden değildi. Cumhuriyet gazetesinin manşeti dikkatimi çekti: Yazı, camiye bombalı saldırı başlığını taşıyordu.

Bir camiye bombalı saldırı düzenlenebilir miydi? Olacak şey değil. Bunu kim, niçin yapmış, neyin nesi bu haber diyerek harçlığımdan kısarak bayiye varıp bir Cumhuriyet verir misin dedim. (Para vererek aldığım ilk ve son Cumhuriyet gazetesiydi bu.) Kaldığım pansiyona doğru adımlarken ilk işim belirttiğim yazıyı okumak olmuştu. Nerede olmuştu, kim yapmıştı hatırlamıyorum. Belki de asparagas bir haberdi. Çünkü ilgili haberin üzerinden 38 yıl geçmiş. Sadece manşeti aklımda kalmış.

Benim çocukluğumda garipsediğim bu cami bombalama eylemi 38 yıl sonra Mısır’da bir katliam şeklinde gerçekleşti. 305 ölü, 1000 civarında yaralı var. Saldırıyı düzenleyenlerin de 25-30 kişi olduğu, ellerinde DAEŞ bayrağı açtıklarını söylüyor yetkililer. Hele şükür! Saldırıyı düzenleyenler bizden, yani Müslüman görünümlü Amerikan. Hiç başka düşmana ihtiyacımız yok. Bu günün İslam havarisi kesilen, kurdukları karton devlete de İslam Devleti adı veren bu örgütün, kurulduğu andan itibaren derdi hep Müslümanlarla. Hiç bu örgütün Müslüman öldürmenin dışında bir iş yaptığını gördünüz mü siz? Göremezsiniz. Zira Müslümanlık diye bir dertleri yok, hiç olmadı zaten. Müslüman öldürerek kanla besleniyor bunlar.

Diyelim ki bunlar, Müslüman. Çünkü kendilerini öyle ifade ediyorlar. Kalplerini yarıp bakma imkanımız olmadığına ve beyanlarına göre bunlar Müslüman. Bunların Müslümanlığı neye, kime hizmet ettikleri belli olmayan kaba bir ham softalık olsa gerek. Hz Hüseyin’i öldürten Yezid’in Müslümanlığı bunlarınki. Hz Ali’ye Sıffın’da bayrak açan Haricilerin Müslümanlığı bunlarınki. Hz Ali’yi öldüren bedevi Arapların anladığı İslam’dan başkası değil bunlarınki. Sloganla yaşar bunlar. Ötesini bilemezler. Neyi, niçin yaptıklarını; sonunun nereye varacağını, kimlerin faydalanacağını sorgulamazlar. Sapla-samanı karıştırmayı iyi becerirler. Müslüman’a diklenir, Ehl-i Salip’e karşı boyunları kıldan incedir. Çünkü onların emir eridir. Böyle Müslüman kardeşin olacağına açık ve mert bir düşmanın olsun, inanın bunların verdiği zararı veremezler. Ama bu ahmakça anlayışın mümessili olan bunların yediği her herze, Müslümanlara kan ve gözyaşı olarak geri dönüyor.

Merdiven altı anlatılan İslam’dan beslenir bunlar. İçimizde yaşayan, bizden görünen, bize burun kıvıran, yediğimizden yemeyen, içtiğimizden içmeyen, kestiğimizden yemeyen Batı’nın ve Amerikan’ın Müslüman görünümlü silahlı askeridir, maşasıdır bunlar. Yeter ki efendileri istesin. Amenna ve saddakna diyerek mantar gibi biter bunlar İslam dünyasının her bir köşesinde. Bunlar bu işe teşne olunca başkası yapsa da iş bunların üzerine kalıyor.

Ölen Müslüman, yara alan da hep Müslümanlık oluyor. Canları Cehenneme bunların! Yazıklar olsun, Müslüman kisvesinde bu haltları işleyenlere! İnanın bunların yaptığını düşman yapmaz. Ahmak Müslüman kardeşin olacağına akıllı düşmanın olsun daha iyi. 26/11/2017 Ramazan YÜCE



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde