Şehrin
kadısı içki müptelasıdır ama mesleğine halel gelmesin diye halka açık yerde
içki içmez. İçmek için şehir dışını mesken edinir.
Yine bir gün içmek için kadı, şehrin dışına çıkar. O kadar içer ki sarığını bir
tarafa, cübbesini diğer tarafa atarak sızıp kalır. Oradan geçmekte olan Nasrettin
Hoca, cübbeyi sırtına geçirdiği gibi şehrin yolunu tutar ve cübbeyi giymeye
devam eder.
Nice
sonra ayıkan kadı, cübbesini bulamaz, evinin yolunu tutar. Adamlarına da
cübbesini çalanı yakalayıp getirmelerini ister. Sırtında cübbesi ile hoca
yakalanarak kadının huzuruna çıkarılır.
Yargılama
başlar. Kadı hocaya sorar:
—Be
adam! Sırtındaki cübbe kimin?
—Efendim! Bu cübbe benim değil.
—
Yaşından başından utan! Utanmıyor musun başkasının cübbesini alıp giymekten?
—Şehrin
dışında dolaşırken sizin gibi piri fani birisi içkiyi fazla kaçırmış gördüm.
Sarığını ve cübbesini sağa sola fırlatarak sızıp kalmış. Çalınmaması için
cübbesini aldım ve giydim. Şu anda vermek için sahibini arıyorum. Şayet sahibi
ortaya çıkar, bu benim derse cübbesini kendisine vereceğim.
Bu
cevap karşısında kadı, hafifçe öksürür ve:
—Hoca, hoca! Bu gidişle bu cübbenin sahibi çıkmayacak. Sen en iyisi bu
cübbeyi, bir güzel giymeye devam et, diyerek davayı sonlandırır ve sesini
keser.”
Güzelim
cübbesini kaybeden kadının içi gider ama bu benim diyemez. Nasıl desin? Cübbe
benim dese içki içtiği ortaya çıkacak ve şehirdeki itibarını kaybedecek. Belki
de makamından olacak. Şehirdeki itibarını ve makamını kaybedeceğine cübbesini
kaybetmeye razı olur. Hoca da başkasına ait cübbeyi bu şekil zimmetine
geçirerek giyinmeye devam eder. Hasılı kadı razı bu durumdan, hoca razı bu
durumdan. Adalet yerini bulmamış, adalet yanıltılmış, kime ne? Sonra adalet
dediğin nedir senin? Ayrıca adalet ilk defa mı yanıltılıyor? 18.11.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder