Ana içeriğe atla

Ahiret diye bir güne gerçekten inanıyor muyuz?

Ahiret diye bir güne gerçekten inanıyor muyuz? Sanmıyorum. Eğer inansaydık:
• Bile bile haksızlık yapmazdık.
• Adam öldürmezdik.
• Masum insana el kaldırmazdık.
• Çalıp çırpmazdık.
• Sadece kendi cebimizi doldurmaya çalışmazdık.
• Sosyal adalet dengesini bu kadar açmazdık.
• Teröre bulaşmazdık.
• İnsanların ve insanlığın huzuru için uğraşırdık.
• Emanetleri ehliyet ve liyakatına göre verirdik.
• İnsanlardaki adalet duygusunu zedelemezdik.
• Ben değil biz olurduk.
• Dert ve sıkıntılarımıza ortak olurduk.
• Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışırdık.
• Karıncayı bile incitmezdik.
• Din, nesil, can, mal ve nesep emniyetini alırdık.
• İnsanların doğuştan gelen haklarını istenmeden verirdik.
• Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurmazdık.
• Atalarımızdan aldığımız dünyayı çocuklarımıza yaşanır şekilde bırakırdık.
• Mala, mülke, makam ve mevkiye karşı bu kadar tamahkar olmazdık.
• Dertlinin derdiyle dertlenir, hemhal olurduk.
• Tefecilik yapmaz, zinaya yaklaşmazdık.
• Değil hayvanata, hem cinsimize hayat hakkı tanırdık.
• İnsanların onuru ve şerefiyle bu kadar oynamazdık.
• Değil dirilere, ölülere bile saygı gösterirdik.
• Yaratandan ötürü yaratılanı severdik.
• Yunus’un deyimiyle,
” Mal da yalan mülk de yalan ,
Var gel biraz da sen oyalan.” derdik.
* PEKİ NE Mİ YAPMALIYDIK?
Hep beraber elimizi açıp ya Rabbi;” Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” Ayetin gereğince cehaletimize aldırmadan biz bu sorumluluğu üstlendik. Zulmümüz tescillendi. Dünyayı yaşanmaz hale getirdik. Aldığımız bu dünya bize bir numara büyük geldi. Ne olur bu emanetini al, göklere, yere ve dağlara hatta hayvanlara ver. Yaptıklarımızdan dolayı özür dileriz. Hani meleklerin;” Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. “ demişti Evet Ya Rabbi, biz tıpkı Meleklerinin dediği gibi yeryüzünde fesat çıkardık, kan akıttık ve akıtmaya devam ediyoruz. Biz her şey olduk ama Adem(adam) olamadık, olamayız da. Maalesef biz hepimiz Kabil olduk. Affeyle bizi Ya Rabbim. 22/08/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde