11 Ekim 2024 Cuma

Zengin İbadeti *

"2025 yılı haccı için kayıt güncelleme hakkınız olduğu halde hala kaydınızı e-Devlet üzerinden güncellemediğiniz görülmektedir. Kura hakkınızın kaybolmaması için 16 Eylül 2024 tarihine kadar kaydınızı güncellemeyi unutmayınız (Hatırlatma-8). DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI"

"2025 yılı haccı için kayıt güncellemenizi hala e-Devlet üzerinden güncellemediniz. Bu son hatırlatma olup başvurular 27.09.2024 (yarın) sona erecek ve uzatma yapılmayacaktır. Kaydınızı güncellemeyi unutmayınız. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI"

"Sayın Hacı Adayımız, Hac kayıt güncelleme işlemleri yoğun talep üzerine 7-11 Ekim 2024 tarihleri arasında e-Devlet portalı üzerinden yeniden açılmıştır. 2025 yılı hac kayıt yenileme işleminizi şu ana kadar yapmadığınız görülmektedir. Kayıt yenileme işleminizi 11.10.2024 (Cuma) günü saat 23:59'a kadar yapabilirsiniz. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI B018"

Yukarıdaki mesajlar Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından şahsıma gönderilen mesajlar.

DİB daha önceki yıllarda hac için müracaat edenler için her yıl kendisi güncelleme yaparken 2025 yılında hacca gidecekler için daha önce hac başvurusu yapanlara, 2024 yılında başvuru güncellemesini e devlet üzerinden her hacı adayının kendisinin yapmasını istedi. 

Diyanet niçin böyle bir değişikliğe gitti? Çünkü kurada hac çıkmasına rağmen mali durum yani haccın maliyetindeki artış dolayısıyla hakkından feragat edenlerin sayısında o kadar artış oldu ki Diyanet yedekleri çağırdı. Belki yedeklerden çoğu da gitmeye cesaret edemedi. 

İşte Diyanet, yedekleri çağırmaktansa mali yükün altından kalkabilecek gönüllü hacı adaylarına imkan sundu. Yukarıda kopyalayıp yapıştırdığım mesajlardan da anlaşılacağı üzere Diyanet hac güncellemeyi üçüncü defa uzattı. Daha doğrusu uzatmak zorunda kaldı. Her ne kadar 11 Ekim 2024 tarihine kadar süre verilen üçüncü uzatmada “yoğun talep üzerine” dese de gazın ayağı öyle değil. Belli ki güncelleyen hacı adayları sayısı, ülkeye verilen hac kontenjanının altında kaldı. Bunun başka bir izahı olamaz. Değilse niye üçüncü kez süre uzatımına gitsin. Üstelik ikinci süre uzatımında “başvurunuzu güncelleyin” mesajının dışında ayrıca ilçe müftülüğü tarafından hem şahsım hem de eşim telefonla aranarak güncelleme yapıp yapmayacağımız soruldu. 

Bir zamanlar insanımız hacca gitmek için yarışırken, nasılsa 8-10 sene önce sonra sıra geliyor, şimdiden başvurayım derken ve hac çıktığı zaman parası olmasa bile borç bulup hacca giderken, şimdi ne oldu da o kadar hac başvurusu olmasına rağmen insanımız başvurusunu güncellemiyor? 

Bunun tek cevabı var. Bu zamanda hacca gitmek bedel ister. Öyle önüne gelen hacca gidemez. Çünkü bir kişinin haccı 8-9 bin dolar. Fırsat bu fırsat, borç bulup gideyim devri de geçti. Çünkü pek az insanımız dışında, bu 8-9 bin dolar bir servet niteliğinde. Bugün karı koca hacca gitmeye kalksa bir 15 bin doları gözden çıkarması gerekir. 

Garibime giden bir zamanlar beheri 3000 dolar olan hac maliyeti döviz bazında nasıl bu kadar artar? TL bazında artışı anlarsın. Çünkü paramız pul, enflasyon var. Eh dersin. 

Uzatmayayım. Bir zamanlar yol bulup gidebilenlerin ibadeti olan hac, tam bir zengin ibadeti olup çıkmıştır. Fakirden, memurdan, asgari ücretliden, emekliden, memurdan, orta direkten düşmüş bir ibadettir. 

Hasılı bir zamanlar İslam’ın şartı beş. Hac, zekât zenginin. Geriye kaldı üç farz. Fakirin kelimeyi şehadeti, namazı ve orucu var denirdi. Hastalık veya başka sebeplerle oruç tutanlarda hiç olmadığı kadar azalma var. İndi İslam’ın şartı ikiye. Namaz kılanlar da aynı şekilde azaldı. Adeta camiler boşaldı. Geriye kaldı bir tek kelimeyi şehadet.

Nerede nereye...

*18.10.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

10 Ekim 2024 Perşembe

Sıradanlaştırmanın Yolu *

Bir şeyin önemine dikkat çekmek için veya bir şeyin tehlikesine işaret etmek için o şeyi hep gündemde tutmak o şeye fayda mı verir yoksa zarar mı? Bu soruya ne cevap verirsiniz bilmiyorum ama ben bir şeyi yerinde ve kararınca gündemde tutmanın ötesinde aşırı bir şekilde hep gündemde tutmanın, o şeye bilerek veya bilmeyerek faydadan ziyade zarar verdiğini düşünenlerdenim. Çünkü o önem verilen veya tehlikesine işaret edilen şeyin, söylene söylene bir müddet sonra o şeyin sıradanlaştığını ve beklenen hassasiyeti yok ettiğini düşünüyorum.

Örneklerden gidersek, ne demek istediğimin daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum.

Başörtüsünü ele alalım. Bir zamanlar başörtülünün üzerine çok gidildi. Öğrenci ve çalışanlar mağdur edildi. Okul ve işyerleri onlara kapatıldı. Birileri yasağı savundu, başörtüsünü öcü gösterdi, birileri de serbestliği savundu. Kamusal alan icat edildi. Halk kutuplaştı. Siyasetin malzemesi yapıldı. Hem yasağı hem de serbestliği savunanlar siyaseten yıllar yılı ekmek yedi. O kadar seçim malzemesi yapıldı ki insanımızın bir çoğu dinde başörtüsünden başka bir şey yok mu demeye başladı. Sonunda serbestliği savunanlar ve yasağı kaldıracağım diyenler iktidar oldu. Başörtüsü kamu ve özel her alanda serbest oldu.

Nicedir ve bugün başörtüsü her alanda serbest. Başörtülüler kamusal alan dahil her alana girip çıkıyor ve her yerde rahat bir şekilde çalışıyor. Hatta bazı yerlerde başörtüsü tercih sebebi. 

Kısaca başörtüsü sorunu bir yönetmelikle çözüldü. Sorun kalmadı ama başka sorun ortaya çıktı: Başörtülü sorunu. Çünkü öyle başı kapalılar var ki gören bu kadın keşke başını örtmese noktasına geldi. Eskiden ateşten bir gömlek olsa da kızlarımız kamusal alana alınmasa da başörtüsünün bir saygınlığı vardı. Bugün o saygınlık her geçen gün irtifa kaybetmeye devam ediyor. Dün başörtüsünü savunan veya başını örten niceleri başını açmaya başladı. 

Aynı şekilde imam hatip okulları da sürekli gündemde tutmanın sancısını yaşıyor bugün. Bir zamanlar kapılarına kilit vurmak için icat edilen katsayı bu okulları kapanma noktasına getirdi. İmam hatipler kapatıldı diye diye halk bu okulları kapandı sandı. 

Gün geldi bu okulların önündeki katsayı engeli kaldırıldı. Kaldırılmakla kalmadı. Bir zamanlar üvey ve istenmeyen evlat muamelesi yapılan bu okullar öz evlat muamelesi görmeye başladı. Her yere normalinden fazla imam hatip okulları açıldı. İHL mezunları kamuya alımda veya makam ve mevki tercihinde öncelikli oldu. Neredeyse tüm makamlar bu okul türünden mezunlara emanet edildi. 

Geldiğimiz nokta itibariyle İHL’lerin çoğu, eskinin genel lise görevini görüyor. Haddinden fazla açıldığı için çoğu İHL, öğrenci sıkıntısı çekiyor. Öğrenciye bu okulları cazip hale getirmek için fen ve teknoloji adı altında proje okulları da açıldı.

Tüm bunları yaparken sayının çokluğu kaliteyi yok eder diye düşünülmedi. Bir zamanlar çocuğunu göndermese de halkın gözünde önemli bir yere sahip bu okullar günümüzde eski itibarını aratır noktasında. 

Haddinden fazla hafız İHO ve İHL açma, hafızlığın sürekli teşvik edilmesi, sık üzerinde durulması, normalin üzerinde hafız yetiştirilmesi de hafızlığın eski saygınlığını götürdü. Eskiden falan hafızı kelam denerek kişilere iltifat edilirken bugün falan hafız denmesi halk nezdinde çok bir anlam ifade etmiyor.

Din, iman, ahlak, milli ve manevi değerler, emanet, ehliyet, liyakat ve adalet üzerinde o kadar çok duruldu ki söz ve eylem çelişkisinden dolayı bu değerler çoğu insan nezdinde çok bir anlam ifade etmez oldu.

Dindar nesil yetiştirme vurgusu da ters tepti. Gençlik ve çoğu insan hiç olmadığı kadar dine mesafeli. Bunda FETÖ, dinin siyasete alet edilmesi ve söz ve eylem çelişkisi baş etken olduğu düşünülüyor.

Namaz üzerinde çok duruluyor. Ahirette ilk hesap namaz borcu deniyor. Namaz üzerine okullar proje üstüne proje geliştiriyor, sabah namazı seansları düzenleniyor. Hutbede, vaazda tüm ibadetlerden daha fazla namaz vurgusu yapılıyor. Her okul ve işyerinde mescitler var. İhtiyaç veya değil, sürekli cami yapılıyor. Öğrencileri camiye çekmek ve namaz alışkanlığını teşvik için her yıl hediyeli namaz kampanyası tertip ediliyor. Gelinen noktada camiler hiç olmadığı kadar boş. Halbuki o kadar İHL ve ilahiyat mezunu var. Hepsi mahallesindeki camiye gitse en az bir saf cemaati olur her caminin. 

Oruç aynı şekilde. Toplumun büyük çoğunluğu oruç tutmuyor. Eskiden oruç ayında oruçlu olmasa da oruçlu gibi görünme vardı. Şimdi ise şehirlerde alenen yeme ve içme ramazan ayında iyice arttı.

Gündemde tutulan her konuyu kısa kısa burada ele alsam kaç sayfalık bir yazı olur. Bu kadarla yetineceğim. Yalnız bir konuya daha değineceğim.

Filistin ve Gazze konusu, İsrail saldırıları; gazete, TV’de, sosyal medyada ve topluluklarda o kadar gündem oldu. Hutbe ve vaazlarda, yapılan dualarda hiç gündemden düşmedi. Miting, boykot, telin, yürüyüş, protesto, Yahudi ürünlerine boykot hiç hız kesmedi. Gelinen noktada Filistin ve Gazze meselesi de sıradanlaştı. 

Yazıya son noktayı koyacaktım ki eşimi almaya gideceğimden yazıyı yarım bıraktım. Gitmişken arabanın gazı yok diye petrole girdim 22.30 sularında. 00.00’dan itibaren benzine 76 kuruş zam geleceğini de okudum. Petrolden hem gaz hem de benzin aldım. Petrol bomboş idi. Halbuki petrole girerken uzun kuyruk olacağını düşünmüştüm. Çünkü zamlı hayata merhaba dediğimiz ilk yıllarda ne zaman akaryakıta zam gelecek dendiğinde, petrollerde uzun kuyruklar oluşurdu. Şimdi gördüm ki petrol bomboş. Bu da gösteriyor ki akaryakıta gelen zam da sıradanlaşmış. Vatandaş umursamıyor artık. Nasılsa yine gelecek diyor. Herhalde ölmüş eşek kurttan mı korkar diye düşünülüyor olmalı.

Sanırım örnekleri uzatarak meramımı anlattığımı düşünüyorum. Örneklerden de anlaşılacağı üzere bir şeyin önemine dikkat çekmek için o şeyi temcit pilavı gibi yinelemek veya tehlikeye işaret etmek o şeyi bayağılaştırıyor, sıradanlaştırıyor, insanımız umursamaz bir hale bürünüyor.

Bu demektir ki her şey yerinde ve kararınca olmalı. Fazlası bir müddet sonra sıkıyor ve bezdiriyor. Bununla kalsa iyi. Meseleyi de çözmüyor.

*21.10.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Turpun Büyüğü Hep Heybede

“Bugün mesai de yok ama etkisi yüzüme vuran bir üzüntü var içimde. 

Önce pazartesi sendromu pazardan başlar dedim kendi kendime. 

Az düşündüm ve kendime sordum. Bundan dolayı mı üzgünsün dedim. Dedi ki değil. 

O halde beni benden daha iyi bilirsin. Nedir bendeki bu gam dedim. Bana senin yerinde olmak istemezdim dedi. Hayırdır dedim. Söylememe gerek yok. Az sonra öğrenirsin dedi.

Aman neyse ne. Şu pazarın keyfini çıkarayım dedim. Ayaklarımı uzattım. 

Ey ahali, bu evde yiyecek, içecek bir şey yok mu? Getirin de yiyelim dedim. 

Sen misin diyen. 

Ne getirdin de yiyeceksin. Evde milli içeceğimiz çay bile suyunu çekiyor. Ne zamandır markete gitmiyorsun. Açılacak bin (Tarım Kredi) marketi beklersen daha çok beklersin ama bekleyecek takatimiz kalmadı. 

Söyle ne lazım, yürüyerek alıp geleyim dedim. 

Öyle hemencecik yürünerek alıp gelinecek bir şey değil. Önce mutfağa bir gir. Girip çıkarken günlerdir yüzüne bakmaktan kaçındığın alışveriş listesine bir bak ve arabayla gitmen gerek dendi.

Ve ben şimdi alışverişe gidiyorum dostlar. Nereye, hangi markete gideyim şimdi ben? Kaça çıkarım Marketten ayrıca? Bana bir akıl verin, ne olur.

Gidip dönmemek gelip görmemek var. Şimdiden hakkınızı helal edin.

*

Dostlarım, alışverişten geldim. 411,94+180+53,66+33,90=679,50 TL tuttu 4 marketten yaptığım alışveriş.

Ne aldın, bu kadar derseniz? Abur cubur şeyler.

Fiyatları nasıl buldunuz derseniz, savaştan çıkmış gibi olduğuma bakmayın. Fiyatlar bana çok makul geldi. Ürünler de taze idi. Öyle abartıldığı gibi değil. 

Hangi markete gittiğimi sorarsanız, eve yakın marketlere gittim.

Niçin dört market, fiyat araştırması mı yaptın derseniz, hayır efendim. Al birini vur ötekine. Her ürünü aldığım market farklı. Sebebi bu.

 Allah bundan geri koymasın”. 10.10.2021

Yukarıdaki yazıyı 10 Ekim 2021’de sosyal medyada yazıp paylaşmışım. Seneyi devriyesinde önüme düştü. Bu paylaşım blog arşivimdeki yerini almış mı diye baktım. Eklememişim.

Üç yıl önce marketten neler aldım, hatırlamıyorum. Dert yandığım rakam 679,50 TL imiş. Bileydim, onları da kalem kalem yazardım. Bugünle karşılaştırırdım. 

Bugünden bakınca bu meblağın çok makul olduğunu, bugün olsa 2-3 bin liradan aşağıya çıkamayacağıma kalıbımı basarım. Meğer turpun büyüğü 2024’de imiş. Gelen gideni (geçeni) aratır dedikleri böyle bir şey olsa gerek. 2025 ve sonrasında daha büyük turplar göreceğiz heybede.