23 Nisan 2023 Pazar

Yabancıya Sudan Ucuz Ülke

Paramızın pul olduğunu söylemeye gerek yok. Üzerinde baskı olmasa yabancı para karşısında eriyip gidecek.

Aramızdan altı sıfır atıldıktan sonra unuttuğumuz milyon rakamını şimdilerde çok duyar olduk. Artık evler, arabalar için milyonlar telaffuz edilir oldu.

Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı başımızın belası.

2023 yılbaşından itibaren düşüş eğiliminde olan enflasyonun hayatımıza bir yansıması yok. 

Seçim öncesi bazı ürünlerde fiyat sabitlemesi olmasa, fiyatlar katlanıp gidecek. Seçim sonrası fiyatların nerede duracağı muamma.

Ev kiralarının yanına varılmıyor. Bugünkü şartlarda bazı ev sahiplerinin insafı olmasa, asgari ücretlinin kiralık evde oturması mümkün değil. Kaç para ise tutalım desen, haydi deyince kiralık ev bulmak mümkün değil. 

Karı kocanın ikisi birden çalışırsa, ev kirasının altından ancak kalkılabilir durumda. 

Kısaca, hayat pahalılığı, son günlerin fiyatı sürekli yükselen soğandan ibaret değil. 

Seçim sonrası halen baskılanan dövizin nereye kadar fırlayacağını kimse aklına getirmek istemiyor. 

Dar ve orta gelirlinin belini büken hayat pahalılığı, her geçen gün kendini iyice hissettirse de yabancıya bu ülke sudan ucuz. Bakmayın bu ülke insanının çoğunun bugünlerde ev alamadığına. Bize yüksek gelen ev fiyatları yabancı için kelepir fiyatına. 

Bir yabancı, bir aylık maaşı ile bu ülkenin her bir yerini ziyaret ederek günlerce yaşayabiliyor.  

Bir yabancı yüz dolar veya yüz Euro ile markete girse market sepetini silme dolduruyor. 

Kurban geliyor. Kasaplardaki kırmızı etin kilosunu gören vatandaş, nasıl kurban keseceğini kara kara düşünüyor.

Hasılı bu ülke bu hayat pahalılığı ile orta ve dar gelirliye cehennem iken bir yabancı için cennet mesabesinde. 

İşin garibi belimizi büken bu ekonomik kriz önceki krizlere benzemiyor. Öyle 3-5 senede terk edeceğe de benzemiyor. Çünkü enflasyonu düşürecek ne bir irade var ne de elde imkan. Öyle zannediyorum, bu ekonomik kriz, bizden biri olarak uzun yıllar ülkemizde misafir kalmaya devam edecek. 

Durum vahim iken fiyatları nasıl kontrol edebiliriz üzerine kafa yoracağımız yerde bu mevcut durumu gölgelemek için yerli araba, ilk doğal gaz çıkarma ve savunma sanayindeki gelişmeler kamuoyuna servis edilerek iyiyiz mesajı verilmeye çalışılıyor. Elbette yerli araba, yerli doğal gaz ve son yılların yükselen yıldızı savunma sanayindeki gelişmeler göğsümüzü kabartıyor. Bunların arkasının gelmesi her birimizin isteğidir. Bunlar olsun ama bunlara verilen öncelik niçin tarım ürünlerine verilmiyor? Öyle zannediyorum, tarım maliyetlerini düşürmek, vatandaşın makul fiyattan sebze ve meyve yemesini sağlamak; yerli araba, doğal gaz ve savunma sanayinden daha kolaydır. Zoru başarırken niçin kolayda sınıfta kalıyoruz? Bir tarım ülkesi olan ülkemize ve insanına bu fiyatlar reva mı? Vatandaşın karnı da makul fiyata doysun, göğsümüzü kabartan gelişmeler de olsun. Birini yaparken diğerini es geçmeyelim.

Ezcümle, yabancıya sudan ucuz olan bu ülke kendi insanımıza zehir olmasın. Büyük düşünelim derken boğaz harbi diyebileceğimiz ayrıntıyı ıskalamayalım.

Bidatlerle Sınavımız

İslam dinine sonradan girmiş, İslam’ın özünde olmayan bidatler hayatımızın değişmez bir parçası oldu. Peygamberimiz “Her bidat sapıklıktır” demesine rağmen bidatleri yapmaya devam ediyoruz. İşin ilginci, halkı dini konularda aydınlatmakla görevli Diyanet de bu konuda taşın altına elini koymadığı gibi görevlileri eliyle bu bidatleri devam ettiriyor. Bu konuda Hayrettin Karaman’dan bir alıntıya yer vereceğim:

“Bidatlerin sünnetleri yok edip onların yerini aldığına dair üç örnek üzerinde duracağım:

1. Peygamberimiz ölüyü gömdükten sonra cemaatin bir süre kabir başından ayrılmayıp istiğfarda bulunmalarını (kendilerinin ve ölünün bağışlanması için Allah'a yalvarmalarını) istemiş ve bunu uygulamıştır. Bugün çok yaygın olarak uygulanan “telkin” ise uydurmadır ve bidattir. Sünnete uygun telkin, son nefeslerini vermekte olduğu anlaşılan hastanın başında bulunanların ara sıra, hastanın işitebileceği bir sesle “Lâ İlâhe İllallah Muhammed Resulullah” veya “Eşhedü En Lâ İlahe İllallah ve Eşhedü Enne Muhammeden Abduhû ve Resûlüh” demeleridir.

Ne yazık ki, bu iki sünnet terk edilmiş ve bunların yerini, ölüyü gömdükten sonra imamın, kabir başında yaptığı uydurma telkin almıştır.

Kur'an-ı Kerîm'in bir mezarlık ve ölü kitabı haline getirilmiş olması da bu noktada hatırlanması gereken öldürücü bir bidattir.

2. Kandil adı verilen bereketli gecelere ait belli sayıda ve vakitte kılınacak bir namaz ibadeti yoktur. Peygamberimizin devamlı okuduğu ve tavsiye ettiği belli dualar da yok denecek kadar azdır. Ama hem kandil gecelerinde hem de yılın diğer gün ve gecelerinde devamlı yapılacak namaz, oruç, yoksullara yardım, tövbe ve istiğfar gibi sünnet ibadetler vardır. Ne yazık ki sünnet olan bu nafile namaz ve oruçlar ihmal edilmekte, bunların yerine yılın birkaç gecesinde uydurma namazlara yer verilmektedir.

3. Hac ve umre ibadetlerinde tavafta her bir şavtta (yedi turun her birine) ve say yapılırken dört gidiş üç dönüşün her birine ait sünnet olan zikir ve dua yoktur. Bazı zevat bu hareketleri yaparken bazı duaları okumuş, bazı zikirleri yapmış olabilirler ama bunlar sünnet olmaz. Tavafın ve sayin başlangıcında bir okuma, iki köşe arasında da bir dua vardır o kadar. Yaygın uygulamada ise grupların başında bulunan bir kişi ya ezberinden veya elindeki kitaptan sünnette yeri olmayan duaları yüksek sesle okumakta, ona uyanlar da bunları okumazlarsa ibadetleri eksik kalacak inanç ve duygusu içinde duyduklarını, manasını anlamadan ve telaffuzunu da yapamadan tekrarlamak için bütün dikkat ve gayretini sarf etmektedirler. Bu bidatin zararı da tavafın ve sayin her bir mümine ait düşünce, duygu, haz ve maneviyatı yok etmesidir. İnsanlar kendi hallerine bırakılsa, ne yaptıklarının farkında olmaya çalışsalar, bu arada bildikleri kadar Kur'an okusalar, zikir yapsalar, dua etseler ve bunları yaparken de bütün dikkatlerini yaptıkları ibadete ve onun yöneldiği Yüce Zat'a verseler asıl o zaman sünnet yerini bulacaktır.

Üç aylara girdik, bu aylarda kandil gecelerini de yaşayacağız. Yılın bütününe ait nafile ibadetleri bırakıp birkaç gecede “işi halletme” kabilinden sünnette yeri olmayan şeyleri yapmayalım, ömrümüzün her gün ve gecesini sünnete uygun olarak yaşadığımız takdirde bu gecelerde de tarif edilemez ilâhî lütuflara nail olacağımıza inanalım, Güzel Örnek (sa) ne yapmış ve neyi yapın demiş ise onu yapalım”. Hayrettin Karaman

22 Nisan 2023 Cumartesi

Ne Neden Korkar?

Bu yazımda maddeler halinde yazılmış bir alıntıya yer vereceğim. Maddeler açık ve anlaşılır olsa da sağlığımız ve sağlıklı beslenme için önemli ve bu maddeler vücudun sadakası olduğundan, maddelerin altına kısa kısa açıklama yapacağım.

1.Kahvaltı yapmadığında mide korkar: Toplumun kahir ekseriyetinin en önem vermediği kahvaltıdır. Zamanında yatmadığımızdan uykumuzu alamıyoruz. Sabah kalkar kalkmaz kahvaltı yapmadan işe, okula yetişmek için koşuşturuyoruz. Çoğumuz işinde, okulunda fast food türü besleniyoruz. Sağlıksız beslenme türü bu beslenme plansızlığımızın bir göstergesidir.

2.24 saatte 10 bardak su içmeyince böbrekler korkar: Bu demektir ki günde 10 bardak su içmeliyiz. Bazıları bol bol su içerek böbreklerin su ihtiyacını giderirken çoğumuzun suyla arası pek yok. Halbuki susuz hayat olmadığı gibi susuz kalmış böbrek de olmaz.

3.Safra kesesi gece 23’e kadar uyumadığında ve gün doğarken uyanmadığında korkar: Uykuyu çok severiz ama ne akşam erken yatmayı biliriz ne de sabah erken kalkmayı. Gece 11 bizim oturma saatimiz. Sabah da mutlaka üzerimize güneş doğmalı.

4.Soğuk, zamanı geçmiş yemek yediğinde ince bağırsaklar korkar: Yemek yemeyi çok severiz ama yemek yapmayı pek sevmeyiz. Yemek yapınca birkaç gün yemek derdimiz olmasın diye kararınca yemek yapmayız. Mutlaka ertesi günü de kurtaracak şekilde yemek yaparız. Bu da bayat yemek demektir. Halbuki taze yemek kadarı var mıdır? Yine soğuk su ve içeceklere de bayılırız. İnce bağırsak deyip de geçmeyelim. İnce bağırsaklar beyinden sonra ikinci beyindir.

5.Daha fazla kızarmış ve baharatlı yemek yediğinde kolon korkar: Kalın bağırsağın düşmanı da kızarmış ve baharatlı yiyeceklermiş. Halbuki ne de çok seviyoruz kızartmayı ve yiyeceklere baharat atmayı.

6.Duman, kirli hava ve sigara dumanı içine çekince ciğerler korkar: Ciğerlerin düşmanı duman, is, sis, kirli hava ve sigara da hayatımızın istenmeyen bir gerçeği. Sigara içicilerin sayısı azalacağı yerde daha küçük yaşlara kadar düştü.

7.Ağır kızartılmış yiyecekler, çeşitli abur cubur ve fast food yediğinde, alkol içtiğinde karaciğer: Kalın bağırsağın düşmanı kızartılmış yiyecekler karaciğerin de düşmanı imiş. Atın ölümü arpadan olsun deyip yiyoruz. Özellikle çocuk ve gençlerin en sevdiği besinler maalesef. Yine abur cubur yemek ve besin değeri olmayan ayakta yiyip içmek ise son yılların gittikçe artan beslenme türü. Okullardaki kantinler ve büfeler bu tür beslenme merkezleri. Ağaç yaş iken eğilir misali okullardaki kantinlere el atmak, kantinlerin içini yiyip içenlerin oturabileceği şekle kavuşturmak gerek. İçkinin her türünün karaciğerin düşmanı olduğunu söylememize gerek yok.

8. Bol tuzlu kolesterollü yemek yediğinde kalp korkar: Tuzu azaltmayı ve tuzsuz yemek yemeyi ancak hastalandığımız zaman  aklımıza gelir. Günümüzde bende kolesterol var diyenden geçilmiyor. İyisi olduğu gibi tehlikelisi de var. Hem tuz hem de kolesterol kalp hastalıklarını tetikliyor.

9.Pankreas çok şeker ve tatlı yediğinde korkar: Çaya şeker atmayanların sayısında son yıllarda artış var. Bu iyi yönümüz ama tatlıdan vazgeçmiyoruz. Tatlıya karşı zaafımız çok. Bayramlarda ikramların da vazgeçilmezi maalesef. Birbirimize ikram ederek kötülük yapıyoruz aslında.

10.Karanlıkta telefon ve bilgisayar başında çok oturunca gözler korkar: Bu konuda da iyi bir sınav vermiyoruz. Bilgisayar veya telefonun ışığı yeter deyip karanlıkta ekran karşısında saatlerce oturabiliyoruz.

11.Negatif düşüncelere sahip olmaya başladığında beyin korkar: Negatif düşünce ve enerji verdiğimizde karşımızdaki insan beziyor, beyin ne yapsın, öyle değil mi? Muhatap çekip gidiyor. Beyin ise 7/24 hatta bir ömür beraber.

On bir maddede sırayla mide, böbrek, safra kesesi, ince ve kalın bağırsak, akciğer ve karaciğer, kalp, pankreas, beyin ve gözün beslenmesi ve korunması için yapılması gerekenler sıralanmış. İçinde şu önemsiz dediğimiz bir organ yok. Korumak için de ekstre bir şey önerilmiyor. Hepsi de basit yapacaklarımızdan ibaret. Unutmayalım ki bu vücut ve organları bize birer emanet. İhanet etmeyelim onlara. Çünkü bunların yedeği yok.

Alıntı, organlarımızı korumaya dair şu vurgulara yer veriyor:

Farklı vücut bölgelerine dikkat et ve onları korkutma.

Tüm bu organlar piyasada yok.

Pahalılar ve büyük olasılıkla zamanında değiştirmeyi karşılayamazlar. Yani organlarınızı sağlıklı tutun.