13 Temmuz 2021 Salı

Çevreniz Çok Geniş Olmalı *

Avukatsınız. Aynı zamanda bir partinin il başkan yardımcılığını da bir müddet yürüttünüz. Avukatlıktaki başarınızı siyasette de vekil olarak taçlandırmak istediniz. Bir partiden milletvekili adayı oldunuz ama kazanamadınız. Olabilir. Zira seçimlerde kazanmak da var, kazanamamak da. Sonra dünyanın sonu değil bu. Zaten bir işiniz var. O işinize devam edersiniz. Hele bir de tanınmış bir avukat iseniz, paraya para demezsiniz. 

Sizdeki bu meslek, başarı, kazanma durumu ve vizyon, keşke eşinizde de olsaydı. Gerçi eşiniz de müdür ama özel okul müdürlüğü onunki. Çünkü çoğu özel sektör dolgun ücret vermediği gibi iş garantisi de vermez. Ne olur ne olmaz, en iyisi devlete dayamalıydı sırtını, bir de size. Çünkü her başarılı erkeğin arkasında mutlaka bir kadın eli olur. Ama nasıl olacaktı bu? Zira devlete girmek için KPSS sınavlarına girmesi gerekecek. Mülakata çağrılacak üç/beş katı adayın arasına girecek. Yüksek puan almak için hakkaniyet ölçüsünde görev yapan komisyonun sorduğu sorulara bir bir cevap verecek. Atanmak için tercihte bulunacak. Ölme eşeğim ölme… Haydi bunların hepsini göze aldı. Ya tercih edeceği kuruma yüksek puanlı biri göz dikip atanırsa, işte o zaman ayıkla pirincin taşını. Burada aile birliği de önemli. Kendisi bir yerde kocası başka yerde olamazdı.

Aslında bu yolların hiçbirine gerek yok. Çünkü sınav her şey değildir ki. Bir de sınavsız alım diye bir şey var, değil mi? Belediyeler de bunun için biçilmiş kaftandı. Çünkü buralara DMK'nin istisnai memur hükmüne göre bakanlık izniyle atama yapılabilirdi. Üstelik böyle bir yere girerse hiç memurluk yapmadan ve yükselme sınavına girmeden direk müdür olarak başlayabilirdi. Zaten kocası özel sektörde müdürlük yaptıktan sonra belediyede memurluk yapması uygun düşmezdi. Bunları yapmak aslında kendisi için çocuk oyuncağı idi. Çünkü kendisinin siyasi bir gücü vardı. Siyaset böyle yerlerde her kapıyı açardı. Kocasını da pekala bir yere atattırabilirdi. Ricası emir sayılırdı devlet ricali için. Ama böyle yollara tevessül etmek, torpil yapmak demekti. Böyle bir torpil ise adil anlamına gelen ismine, tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği başarısına yakışmazdı. Sonra küçücük bir ilde yaptığı torpil duyulursa ayıp olurdu. Mesleğine de halel gelirdi. 

Aha, o da ne! Belediyede özel kalem müdürlüğü boşalmış. Kocası için burası niçin olmasın. Ondan iyisini mi bulacaklardı? Üstelik özel kalem müdürlüğüne sıradan herkesi almak devletin kurum kültürüne, belediye başkanının siyasi kimliğine sığmazdı. Çünkü özel kalem müdürlüğü demek belediyenin ve başkanın her türlü mahrem bilgisine sahip olmak demekti. Ama bu nasıl olacaktı? Çünkü ailecek torpile karşılar. Hay Allah! Eşinin geniş çevresi niçin aklına gelmedi. Çünkü geniş çevre demek birçok nimetin ayağına gelmesi demekti. Allah her kula nasip etmez bu geniş çevreyi. Nasıl ki para her kapıyı açarsa çevre de açardı. Ama kocasının bu iş için bulunmaz Hint kumaşı olduğunu kime söyleyebilirdi ki… İşte çevre böyle yerlerde devreye girerdi. Nasılsa belediyede de kayyum bir başkan vardı.

Kayyumun teklifiyle kocası önce özel kalem müdürlüğüne ardından belediye kültür merkezi müdürlüğüne geçiveriyor. Gördüğünüz gibi Allah’tan bir göz istediniz. Allah da size verdi iki göz. Daha ne istersiniz…Nasıl da kolay değil mi? Tereyağından kılı böyle çekemezsiniz. Umarım, anlattığım bu hayal mahsulü hikaye, sizin kulağınıza küpe olur. Şayet laf anlamaz, söz dinlemez iseniz, devletin açtığı KPSS sınavlarına girer durursunuz. Unutmayın ki sınav puanıyla bir yere atanmak aciz insanların işi. Sonra yazık değil mi Allah’ın verdiği o gözleri sınavlara hazırlanmak için yormaya. Bunun için yapacağınız şeyler; bulunduğunuz ilde sevilen ve çevresi geniş olan biri olacaksınız. Bunun dışında bir de arkanızda tuttuğunu koparan, siyasi kimliği olan, başarılı bir eşiniz olmalı. Çünkü her başarılı erkeğin arkasında mutlaka bir kadın vardır. İşinizde başarılı değilseniz, biliniz ki eşiniz size destek çıkmamıştır. Destek derken sakın ola ki aklınıza torpil gelmesin. Kaç defa söyledim, bu işte torpil sökmez diye. Şayet arkanızda eşiniz ve geniş bir çevreniz yoksa bu durumda yapacağınız, oturup ağlamaktır. Bu durumda talihinize küseceksiniz.

Diyelim ki böyle atamalarda insanların ağzını büzemediniz. Onlar sizin atanmanızı çekemedi. Sağda solda bu işte torpil var diye konuşup duruyorlar. Bu durumda siz hiç üzülmeyin. Arkanızda sizi savunacak avukat bir eşiniz var. Eşiniz mahkeme salonlarında hep başkasını savunacak, berat ettirecek değil ya… Biraz da sizi savunsun: “Eşim, ilimizde sevilen biri, aynı zamanda çevresi çok geniş. Bu işte torpil yok”.

Hasılı, torpille atanmayın, çevrenizle atanın…


* 16/07/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Esnek Çalışmanın Düşündürdükleri *

Covit-19 salgını nedeniyle kamu çalışanları, 10.00-16.00 esnek mesaisi ile tanıştı. Yani sekiz saat mesai yerine 5,5 saat mesai yaptı. Bununla da yetinilmedi. Uzaktan çalışmayı, dönüşümlü çalışmayı; 60 yaş üstün, 10 yaşın altında çocuğu olan annelerin, 24-32 hafta arası gebe ve kronik hasta olanların idari izinli olmasını gördü. Aynı şartlarda bir çalışma düzenine geçmeleri için Bilim Kurulu tavsiye kararı almasına rağmen özel sektör bu şekil bir çalışma düzenine geçmedi.

Salgın nedeniyle dünya ve ülkemiz olağanüstü bir durumdan geçerken bazı kurum istisnalarıyla birlikte kamu çalışanları esnek mesaiye tabi olurken özel sektör niçin esnek çalışma düzenine geçmedi? Esnek çalışma düzenine geçildiği zaman diliminde, kamu sektöründe herhangi bir aksama meydana geldi ve işler aksadı mı? Gördüğüm kadarıyla kamu kurumlarında herhangi bir aksama ve gecikme söz konusu olmamıştır. En azından böyle bir serzeniş ve şikâyet basında yer almamıştır.

Aynı mesaiye ve çalışma düzenine özel sektör de geçmiş olsaydı, durum ne olurdu? Öyle zannediyorum, özel sektörde üretim düştüğü gibi piyasaya mal sevkiyatında da gecikmeler olacaktı.

Olup bitenden benim anladığım, özel sektörün ihtiyacından fazla elemanı çalıştırmadığı, devletin ise normalden öte bir personeli istihdam ettirdiği yönünde. Demek ki devlet, mevcut çalıştırdığı personelinin en az yarısını çalıştırmasa yani mevcut çalışanların yarısı ile çalışsa, devletin iş yükünde bir aksama söz konusu olmayacak.

Burada fazla personel çalıştırmanın ne sakıncası var, devlet aynı zamanda insan kaynaklarını istihdam etme yeri diyebilirsiniz? Tamam, devlet aynı zamanda insanına iş vermek ve iş bulmakla yükümlüdür ama şişirilmiş kadrolarla çalışmanın bu ülkeye zarardan başka katkısı olmaz. Çünkü normalinden fazla personel çalıştırmak tek kelimeyle savurganlıktır. Lütfen israf deyince aklımıza sadece ekmek israfı gelmesin. İhtiyaç fazlası elemana ödediği giderleri, pekâlâ devlet başka alanlarda harcayabilir, vatandaşın diğer ihtiyaçlarını giderebilirdi. Bildiğiniz gibi bütçenin büyük bir kısmı, personel giderlerine gitmektedir. Bu da kamunun yararlanacağı diğer hizmetlerden daha az faydalanması demektir.

Diyelim ki işsizliği azaltmak amacıyla devlet kadroları şişiriyor. Burada sormak isterim, bir yerde ihtiyaç fazlası personelin olması, iş verimliliğini artırıyor mu? Tecrübem bana, bir yerde çok fazla kişinin çalışması, iş verimini artırmadığı gibi aksattığını söylüyor. Çünkü çok kişinin çalıştığı yerlerde “falan yapsın, şu yapsın” şeklinde işlerin ötelendiğini ve işe sahip çıkılmadığını gösteriyor.

Çoğunluğu, personeline asgari ücret vermesine rağmen özel sektörde iş verimi daha yüksektir. Çünkü özel sektörde çalışan kişilerin hangi işi yapacağı bellidir. Bu yüzden kolay kolay devamsızlık yapılmaz. Herhangi bir sebeple bir kişi o gün işe gelememişse onun işini bir başkası yerine getirmekle yükümlüdür. Aynı zamanda özel sektör çalışanı, patronunun verdiği her işi yapmakla yükümlü olduğunu ve denetlendiğini iyi bilir. İşini savsaklatan, gereksiz yere devamsızlık yapan bir özel sektör çalışanının tazminatı ödenmek suretiyle iş akdi feshedilir. Yine özel sektörde çalışanların gelişi, gidişi, çalışması izlenirken devlette yeterince izleme söz konusu değildir. Bu da özel sektörde verimi artıran, devlette ise verimi düşüren başka bir etkendir.

Tasarruf tedbirleri yayımlayan devletin, kamuda çalışan personel sayısına da bir düzenleme getirmesinde hem amme yararı hem iş verimi hem de kamu kaynaklarının yerli yerinde kullanılması adına fayda olduğunu düşünüyorum.

* 17/07/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

12 Temmuz 2021 Pazartesi

Tuzu Kuru Siyasetimiz *

Siyasetçi olmasam da kendimi bildim bileli siyasetimize izlerim. Hoş, sadece ben değil, bu toplumun kahir ekseriyeti, ister profesyonel siyasetçi olsun ister amatör siyasetçi olsun, bu ülkede siyaset yapar. Yeter ki iki kişi bir araya gelsin. Çaylar yudumlanırken konu, döner dolaşır siyasete gelir. Anlayalım veya anlamayalım, mutlaka görüşümüzü söyleriz. Desteklediğimiz partiyi savunurken desteklemediğimizi durmadan eleştiririz. Partimize eleştiri yapılırsa ses tonumuz değişir. Önce savunmaya, ardından saldırıya daha olmadı, “Zaten sizin partiniz de bunu geçmişte yaptı. Bu konuda siz de çok temiz değilsiniz” deriz. İlk başlarda tatlı bir muhabbetle başlayan bu tür konuşmalar genellikle kırgınlıkla son bulur. Çünkü partisi ne olursa olsun, partilerin trolleri kolay kolay eleştiriye gelmez. Bu tür fanatik seviyesinde partizanlıktan dolayı dostların arasının bozulduğu da vaki.

Siyasetin dışında yine bu toplumun gündeminde din, sağlık, spor, eğitim ve öğretim konusu da herkesin gündeminde. Herkes bu konularda kendisini bir uzman bilir ve bu konularda söyleyecek sözü vardır ama hiçbiri siyaset kadar yer kaplamaz. Gecemiz gündüzümüz siyaset dense yeridir. Ömrünü bu şekilde siyaset yaparak geçirenler, bir partinin değişik kademelerinde görev yapan aktif bir siyasetçi olsa gam yemeyeceğim. Çünkü görevi budur.

Görevi siyaset değilken ömrünü siyaset yaparak geçirenlere ne demeli? Değer mi bu kadar siyaset yapmaya, birbirini kırıp dökmeye, işi kırgınlığa götürmeye ve vaktin büyük bir bölümünü boşa harcamaya… Halbuki aktif siyasette yer almayan bu kişilerin konuşacağı yer sandıktır. Önlerine sandık geldi mi, hangi partiye vereceklerse oylarını verip işlerine yönelmeleri gerekir. Ah bir de bu yaptıkları siyasetin kendilerine maddi ve manevi bir katkısı olsa…Sandık dışında da böyle siyaset yaptıklarına göre keşke bu yaptıkları siyasetin, kendilerine maddi ve manevi bir katkısı olsa…Tek katkısı çenelerini yormak ve çevresini kırıp geçirmektir.

Amatör siyaset yapanlara bir katkısı olmayan siyasetin kazananı, partisi iktidar olsun veya olmasın, daima kazananlar hep profesyonel siyasetçilerimizdir. İktidardakiler nimetlerden biraz daha fazla faydalanıyor, o kadar. Halkın şu derdi varmış, geçim sıkıntısı varmış çok da umurlarında değil. Nimetlerden faydalanırken tek yaptıkları, oy deposu olarak gördükleri seçmenlerini rakiplerine karşı kutuplaştırmaktır. Halk birbiriyle -seviyesine göre- siyaset yaparken onlar malı götürüyor. Ben bugüne kadar profesyonel siyaset yapıp da maddi sıkıntı çekeni -hatta aktif siyasetin dışına çıktıktan sonra da- görmedim. Aile ve çevresi ihya oluyor dense yeridir.

Bakmayın siyasilerin halkı düşünür gibi konuştuklarına. Hangisi iktidara gelirse gelsin ülkenin bir dizi sorunları azalacağı yerde çoğalıyor. Hâsılı, bizim ülkemizde çözüm üretsin, sorunları çözsün diye yapılan siyasetin tuzu kurudur. İstisnaları hariç tutuyorum, bizim ülkede yapılan siyaset makam, mevki, şöhret, cep doldurma ve servetine servet katma siyasetidir.

Tecrübelerim şunu gösterdi ki bu ülkenin önündeki en büyük engel bizde uygulanan siyasetin ta kendisidir. Hangisi gelirse gelsin halkın görevi, kendilerine oy vermek ve kemer sıkmaktır. Halka gelen vuruyor, giden vuruyor, sırada bekleyenler de vurmak için pusuda bekliyor. Halkın bu durumu şu fıkraya benzer:

Hayvanlar âleminde ormanın kralı aslan, her gün içtima yapar. Her içtimada "Nerede senin kravatın" diyerek tavşanı döver. Bir gün aslanın yardımcıları "Efendim, hep aynı gerekçeyle tavşanı dövüyorsunuz, artık gerekçeyi değiştirseniz" derler. Aslan, tamam gerekçeyi değiştirelim. Yarın tavşanı sigara almaya gönderelim" der. "İyi de efendim, sigarayı alır gelirse nasıl döveceksiniz" der yardımcıları. Aslan, "Sigarayı filtreli alırsa niçin filtresiz almadın der, döveriz. Şayet sigarayı filtresiz alırsa niçin filtreli almadın der, yine döveriz.

Ertesi günü tavşan içtimaa gelince aslan, ona para vererek git sigara al gel der. Tavşan parayı alıp giderken geri dönerek "Efendim sigaranız filtreli mi olsun yoksa filtresiz mi" der demez aslan, "Gel lan buraya! Nerede lan senin kravatın" diyerek tavşanı tekrar döver, tıpkı diğer günlerde olduğu gibi. 

Kimsenin moralini bozmak, umutlarını yıkmak istemiyorum ama bu tavşan hikayesi, sanırım siyasetimizi anlatan en güzel hikaye olsa gerek. Başka söze gerek var mı?

*31/07/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.