Ana içeriğe atla

Esnek Çalışmanın Düşündürdükleri *

Covit-19 salgını nedeniyle kamu çalışanları, 10.00-16.00 esnek mesaisi ile tanıştı. Yani sekiz saat mesai yerine 5,5 saat mesai yaptı. Bununla da yetinilmedi. Uzaktan çalışmayı, dönüşümlü çalışmayı; 60 yaş üstün, 10 yaşın altında çocuğu olan annelerin, 24-32 hafta arası gebe ve kronik hasta olanların idari izinli olmasını gördü. Aynı şartlarda bir çalışma düzenine geçmeleri için Bilim Kurulu tavsiye kararı almasına rağmen özel sektör bu şekil bir çalışma düzenine geçmedi.

Salgın nedeniyle dünya ve ülkemiz olağanüstü bir durumdan geçerken bazı kurum istisnalarıyla birlikte kamu çalışanları esnek mesaiye tabi olurken özel sektör niçin esnek çalışma düzenine geçmedi? Esnek çalışma düzenine geçildiği zaman diliminde, kamu sektöründe herhangi bir aksama meydana geldi ve işler aksadı mı? Gördüğüm kadarıyla kamu kurumlarında herhangi bir aksama ve gecikme söz konusu olmamıştır. En azından böyle bir serzeniş ve şikâyet basında yer almamıştır.

Aynı mesaiye ve çalışma düzenine özel sektör de geçmiş olsaydı, durum ne olurdu? Öyle zannediyorum, özel sektörde üretim düştüğü gibi piyasaya mal sevkiyatında da gecikmeler olacaktı.

Olup bitenden benim anladığım, özel sektörün ihtiyacından fazla elemanı çalıştırmadığı, devletin ise normalden öte bir personeli istihdam ettirdiği yönünde. Demek ki devlet, mevcut çalıştırdığı personelinin en az yarısını çalıştırmasa yani mevcut çalışanların yarısı ile çalışsa, devletin iş yükünde bir aksama söz konusu olmayacak.

Burada fazla personel çalıştırmanın ne sakıncası var, devlet aynı zamanda insan kaynaklarını istihdam etme yeri diyebilirsiniz? Tamam, devlet aynı zamanda insanına iş vermek ve iş bulmakla yükümlüdür ama şişirilmiş kadrolarla çalışmanın bu ülkeye zarardan başka katkısı olmaz. Çünkü normalinden fazla personel çalıştırmak tek kelimeyle savurganlıktır. Lütfen israf deyince aklımıza sadece ekmek israfı gelmesin. İhtiyaç fazlası elemana ödediği giderleri, pekâlâ devlet başka alanlarda harcayabilir, vatandaşın diğer ihtiyaçlarını giderebilirdi. Bildiğiniz gibi bütçenin büyük bir kısmı, personel giderlerine gitmektedir. Bu da kamunun yararlanacağı diğer hizmetlerden daha az faydalanması demektir.

Diyelim ki işsizliği azaltmak amacıyla devlet kadroları şişiriyor. Burada sormak isterim, bir yerde ihtiyaç fazlası personelin olması, iş verimliliğini artırıyor mu? Tecrübem bana, bir yerde çok fazla kişinin çalışması, iş verimini artırmadığı gibi aksattığını söylüyor. Çünkü çok kişinin çalıştığı yerlerde “falan yapsın, şu yapsın” şeklinde işlerin ötelendiğini ve işe sahip çıkılmadığını gösteriyor.

Çoğunluğu, personeline asgari ücret vermesine rağmen özel sektörde iş verimi daha yüksektir. Çünkü özel sektörde çalışan kişilerin hangi işi yapacağı bellidir. Bu yüzden kolay kolay devamsızlık yapılmaz. Herhangi bir sebeple bir kişi o gün işe gelememişse onun işini bir başkası yerine getirmekle yükümlüdür. Aynı zamanda özel sektör çalışanı, patronunun verdiği her işi yapmakla yükümlü olduğunu ve denetlendiğini iyi bilir. İşini savsaklatan, gereksiz yere devamsızlık yapan bir özel sektör çalışanının tazminatı ödenmek suretiyle iş akdi feshedilir. Yine özel sektörde çalışanların gelişi, gidişi, çalışması izlenirken devlette yeterince izleme söz konusu değildir. Bu da özel sektörde verimi artıran, devlette ise verimi düşüren başka bir etkendir.

Tasarruf tedbirleri yayımlayan devletin, kamuda çalışan personel sayısına da bir düzenleme getirmesinde hem amme yararı hem iş verimi hem de kamu kaynaklarının yerli yerinde kullanılması adına fayda olduğunu düşünüyorum.

* 17/07/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde